30 Ağustos’un karşı cephesindeki fırtına 40 yıl boyunca hiç dinmedi
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
30 Ağustos 1922'den sonraki günlerde cephenin ve sınırın öbür tarafında, yani Yunanistan'da neler yaşandığını bilmem hiç merak ettiniz mi?
İşte, sekiz sene devam etmiş bir savaşı 30 Ağustos'ta zaferle noktalamamızdan sonra Yunanistan'da 40 sene boyunca olup bitenlerin; yani darbelerin, rejim değişikliklerinin, işgallerin ve bir iç savaşın, kısacası Türkiye'yi işgal macerasının Yunanistan'a hiç yaramamış olmasının kısa öyküsü...
BİR Zafer Bayramı'nı daha törenlerle ve demeçlerle kutladık.
Zafer Bayramı, şimdi her 30 Ağustos akşamı Ankara'daki Gazi Orduevi'nde verilen resepsiyonlarda paşalardan demeç kapma yarışı halini almadan önceki senelerde, halkın gündüzleri resmigeçitlere, geceleri de fener alaylarına iştirakiyle tam bir zafer şenliği şeklinde kutlanırdı.
Peki, 1922'nin 30 Ağustos'undan hemen sonra cephenin ve sınırın öbür tarafında, yani Yunanistan'da neler olup bittiğini hiç merak ettiniz mi?
İşte, sekiz sene devam etmiş bir savaşı zaferle noktalamamızdan sonra Yunanistan'da yaşananların; yani darbelerin, rejim değişikliklerinin, işgallerin ve bir iç savaşın, yani Türkiye'yi işgal macerasının Yunanistan'a hiç yaramamış olmasının kısa öyküsü:
DARBELER GEÇİDİ
30 Ağustos sonrası Türkiye'de yepyeni bir devrin, Yunanistan'da ise feláketlerin başlangıcıydı. Biz, topraklarımızı işgale yeltenenleri sınırlarımızın ötesine sürmemizden bir sene sonra Cumhuriyet'i ilán edip huzurlu bir yola girdik ama Yunanistan senelerce dertten kurtulamadı.
Yunanistan'ın başında gerçi bir kral vardı ama asıl güç, Başbakan Elefteros Venizelos'un elindeydi. 1890'larda Girit'i Osmanlı idaresine karşı ayaklandırmış, adanın bağımsızlığını kazanmasından sonra başbakanlığını yapmış, sonra Yunanistan'a bağlamış ve Yunan siyasi hayatının en önemli ismi olmuştu.
Dünya Savaşı'na girip sonra Batı Anadolu'yu, yahut Yunanistan'da söylenen şekliyle ‘‘Küçük Asya’’yı işgal etmek onun fikriydi. Maceraya karşı çıkan Kral Konstantin'i tahtı küçük oğlu Aleksandr'a bırakmaya zorlamış, 1919'un 14 Mayıs'ında İzmir'e asker çıkarmış ve böylece Anadolu'da yeni bir savaşı ateşlemişti.
Venizelos, tahta kendisinin çıkarttığı genç kralın ölümü ve 1920 Kasım'ında yapılan seçimleri de kaybetmesi üzerine memleketini terkedip Paris'e sürgüne gitti ve eski Kral Konstantin, Atina'ya döndü. Venizelos'un başlattığı işi tamamlamak, işgal projesine vaktiyle karşı çıkması yüzünden tahtından olan Konstantin'e düşmüştü.
Yunanistan, Anadolu'da genç bir Paşa'nın, Mustafa Kemal'in işgali sona erdirme mücadelesine gireceğini hesaba katmamıştı. 26 Ağustos günü başlayan Büyük Taarruz, savaşın sonunu getirdi, 30 Ağustos'ta zafer bizim oldu, batıya doğru ilerlemeye devam ettik ve 9 Eylül'de İzmir'i kurtardık.
Mağlup Yunan ordusundan arta kalan birlikler Ege'yi binbir zorlukla geçip memleketlerine döndüler ama Atina birbirine girdi. Türk zaferinin üzerinden daha bir ay bile geçmeden, 22 Eylül günü Plastiras adında bir albay darbe yaptı, hükümet dağıtıldı ve Kral Konstantin sürgüne yollanıp yerine oğlu Yorgo getirildi. Genç kral tahtta sembolik olarak oturacak, Yunanistan'ı askeri bir cunta idare edecek, sabık Kral Konstantin ise sürgünün dördüncü ayında Sicilya'da bir otelde ölecekti.
Artık birilerini Anadolu macerasının suçlusu olarak göstermek zorundaydılar ve suçlular hemen bulundu: Bir askeri mahkeme, savaş zamanının başbakanı Dimitri Gunaris ile Anadolu'daki Yunan birliklerinin kumandanı General Yorgo Hatzanestis'i (bizim ‘‘Hacı Anesti’’ dediğimiz general) ve Gunaris hükümetinin altı bakanını, Stratigos, Protopapadakis, Baltacis, Teotokis, Gudas ve Stratos'u ‘‘milli feláketten sorumlu oldukları’’ gerekçesiyle idama mahkûm etti. Gunaris ve arkadaşları, 1922'nin 28 Kasım'ında Atina'daki Averof Zindanı'nda kurşuna dizildiler.
KRALA KAPIDIŞARI
Yunanistan'ın başına bütün bu işleri açan Venizelos, bu sırada Paris'te sürgündeydi ve askerler yaşlı politikacıyı Lozan'daki barış görüşmelerine yolladılar. 1923'ün 24 Temmuz'unda imzalanan andlaşma Türkiye için zafer ama Yunanistan için feláketti: Anadolu'daki hayalleri sona eriyor, Karaağaç'ı ‘‘savaş tazminatı’’ olarak Türkiye'ye veriyor ve ‘‘mübadele’’ maddelerine göre, Türkiye'de yaşayan yüzbinlerce Rum'a sınırlarını açmak zorunda kalıyordu.
Mübadele yüzünden, Yunanistan'ın nüfusu bir anda yüzde 20 arttı ve bu artış ekonomiyi çökertti. 1923 Aralık'ında yapılan seçimleri Venizelos'un taraftarları kazandılar, sabık başbakan Atina'ya dönerken, askerler, Kral Yorgo'dan ‘‘Yurtdışına tatile gitmesini’’ rica ettiler. Kral, karısı Kraliçe Elizabeth'in memleketi olan Romanya'ya ‘‘tatile’’ gitti ve askerler Yunanistan'da krallığı kaldırıp cumhuriyet ilán ettiler.
Atina'da bu defa 1928'e kadar darbeler birbirini takip etti ve Venizelos o sene yeniden başbakan oldu. Artık eski yayılmacı politikasından vazgeçmiş gibiydi ve Türkiye ile de yakınlaşmaya çalıştı. İktidarda dört sene kalabildi ve ekonominin daha da fenalaşması üzerine 1932 Mayıs'ında istifa etti. Ama gene rahat durmadı, Paris'teki sürgün günlerinde sürgünde vaktiyle Osmanlılar'dan koparttığı Girit'i bu defa Yunanistan'dan koparmaya çalıştı. Önce gıyabında idama mahkûm edildi; 1936 Mart'ında Paris'te, Bozon Caddesi 22 numaradaki evinde ölünce de milli kahraman yapıldı.
Venizelos'tan sonra peşpeşe darbeler yeniden geldi ve generaller birbirlerini takip ettiler. Bu generallerden biri olan Kondilis 10 Ekim 1935'te ‘‘Cumhuriyetin Yunanistan'a yaramadığını’’ açıkladı, krallığı yeniden kurdu ve sürgündeki Kral Yorgo'yu Atina'ya davet edip tekrar tahta oturttu.
CEVAPSIZ BİR SORU
Yorgo bu defa da pek rahat hüküm süremedi, İkinci Dünya Savaşı patladı, İtalya ve Almanya, Yunanistan'ı işgal etti. Kral Yorgo önce Girit'e, oradan da Mısır'a sığındı. Derken iç savaş çıktı, Yunanistan'da kan gövdeyi götürdü, darbeler gene birbirini takip etti, neticede Kral Yorgo memleketine döndü ama fazla yaşamadı, 1947'de ölünce yerine kardeşi Paul geçti, Paul'ün yerini 1964'te oğlu Konstantin aldı ama o da üç sene sonra bir darbe sonrasında memleketini terketti. Yunanistan'da iktidara, 1974'te Kıbrıs'a çıkmamıza kadar ‘‘Albaylar Cuntası’’ sahip olacaktı.
Yunanistan'ın 1922'nin 30 Ağustos'undan sonraki 40 senelik macerası, işte böyle. Anlayacağınız, Türkiye'yi işgal hevesi, Yunanistan'a hiç yaramadı... Ama sık sık darbelerin yapıldığı, kralların ardarda kapıdışarı edildiği ve üstüne üstlük işgal ve bir de kanlı bir iç savaş gören bu memleketin bütün bu badireleri atlatıp zengin ve refah içerisinde bir ‘‘Avrupa ülkesi’’ haline gelişinin sırrını çözmek de şimdi bize düşüyor.
Maymununa bile sahip olamadı ama Anadolu'yu işgale kalktı
BU yazı, sarayındaki maymununa hákim olamayan bir Kral'ın, Anadolu'yu işgale yeltenmesinin öyküsüdür.
Yunanistan'ın Alman kanı taşıyan kralı Konstantin, Alman ordusunda subaylık yapmıştı ve Alman İmparatoru Wilhelm'in kızkardeşi ile evliydi.Gönlü Almanya'dan yanaydı ama Birinci Dünya Savaşı patladığında Yunanistan'ın tarafsızlığını ilán etti. Müttefiklerin ve başbakanı Venizelos'un baskısına sadece iki sene dayanabildi. 1916'da bir müttefik donanmasının Yunan topraklarını işgale başlaması üzerine 1917'nin 12 Haziran'ında tahtını ve tacını küçük oğlu Aleksandr'a bırakıp sürgüne gitti.
Aleksandr daha 27 yaşındaydı ve iktidara babasını tahtından eden Başbakan Venizelos hakimdi. Yunanistan'ın herşeyiyle savaşa katılması, İzmir ve Ege'nin işgali maceraları Aleksandr'ın krallığında yaşandı.
Tahtta sadece üç sene kalabildi. Evcilleştirip eliyle beslediği maymunu, Atina sarayında bir sabah şakalaştıkları sırada dişlerini genç kralın boynuna geçirdi. Hayvan hastalıklıydı, kralı zehirlemişti ve Aleksandr birkaç gün sonra hayata veda etti. Yeni kralı seçmek için 5 Aralık 1920'de yapılan referandumdan sabık kral Konstantin'in adı çıktı; tahtın eski sahibi sürgünden döndü ve üç yıl önce zorla indirildiği tahta bu defa kahraman gibi oturdu.
Konstantin Atina'ya dönerken, Başbakan Venizelos sürgün yolundaydı. Halkoylamasından önce yapılan seçimleri kaybetmiş, halk, Yunanistan'ı Anadolu'da maceraya atan Venizelos'un yayılmacı politikasını reddetmişti.
Venizelos gitmişti ama yarım bıraktığı Anadolu macerasını temizleme işi Konstantin'e düşecek, artık içinden çıkılmaz bir hal almış olan bu macera iki yıl sonra Yunanistan için büyük bir hezimete dönecek ve kralı da tahtından edecekti.
İzmir'in kurtarıldığı gün, 1922'nin 9 Eylül'ünde, galip başkumandan Mustafa Kemal Paşa şehre girmeden önce Nif'te Belkahve denilen tepeye çıkmış, buradaki Rum lokantalarından birinde oturmuştu. Tepeden, hálá dumanları tüten şehri tek söz söylemeden seyretmiş, sonra önünde yerlere kadar eğilen Rum garsona ‘‘Kral Konstantin İzmir'e geldiği zaman burada rakı içti mi?’’ diye sormuştu. Paşa'nın maiyetindekiler, garsondan ‘‘Buraya gelmemistir Pasam!..’’ cevabını işiten muzaffer başkumandanın ‘‘Eşek! Öyleyse niye işgal etti ki İzmir'i?’’ dediğini duydular. Seneler süren kan, gözyaşı, acı, elem ve ızdırabın sona ermek üzere olmasının verdiği huzur bu sözlerde gizliydi.