Paylaş
KENDİ komplo teorilerini ‘‘komplo teorilerine inananların komploları’’ üzerine kuranlara göre, Batı Avrupa'nın şu sırada çeşitli yönlerden ısrarla Türkiye'ye yüklenişini belirli bir ortak niyete dayandıran görüşler ‘‘Avrupa'yla bağları koparma’’ amacına yönelikmiş.
Tümce çok çapraşık olduysa, basit açıklaması şudur: ‘‘Galiba hep birlikte Türkiye'yi zor duruma sokup bir şeyler elde etmek peşindeler’’ dediniz mi, bunun adı, hemen, ‘‘Avrupalıları olduklarından da kötü niyetli gösterip Türkiye'nin onlara sırt çevirmesini sağlamak’’ oluveriyor.
Tabii, bütün komplo teorileri gibi, böyle bir komplo kompleksi de konunun incelenmesini ve çeşitli etkenlerin birlikte görülmesini zorlaştırmakta.
Oysa, bazı olayların belirli zamanda belirli yerlerde ortaya çıkışına anlam vermeye çalışmak, en azından kendi davranışlarınıza doğruluk ve geçerlilik kazandırma açısından yararlıdır. ‘‘Anlam sorusu’’nu her zaman sormak gerekir.
Örneğin, Ermeni soykırımı konusu, yasa önerisi biçiminde de olsa, niçin şu sırada ve neden Fransa'da gündeme gelmiştir? Ermeni ‘‘diasporası’’nın yıllar süren çabasından söz etmek soruyu tam olarak yanıtlamaya yetmiyor. O hep vardı.
Asıl sorulacak soruyu, ‘‘Türk düşmanıdır’’ denemeyecek muhafazakár ‘‘Le Figaro’’ gazetesinin 19 Ocak tarihli sayısında ‘‘Türkleri hiç sevmez’’ denemeyecek bir Claude Lorieux dolaylı biçimde sormaktaydı: Fransız parlamenterlerin hangi hesaplar içinde oldukları biliniyor da, Fransız hükümeti neden seyirci kalmış ve süreci durdurmak için hiçbir şey yapmamıştır?
Gerçekten, olupbitenleri yakından izlediğiniz zaman acayip bir tablo ortaya çıkıyor. Hükümette ‘‘Parlamentoyla ilişkilerden sorumlu bakan’’ Jean-Jack Queyranne, ‘‘Fransa Türkiye'nin dostudur’’ dedikten sonra, ‘‘Parlamentonun bu vakarlı eylemi, gerçeğin ve adaletin gereklerine bir yanıt niteliğindedir’’ demekten de kendini alamıyor.
Bu ‘‘hesaplı davranış’’ neden? Parlamenterlerin ‘‘anlaşılır’’ tutumlarına hükümet açısından eklenecek neler olabilir?
Helikopter ihalesinden dışlanışa karşı, daha önce Cumhurbaşkanı Chirac'ca da belli edilmiş bir tepki, ‘‘ders’’ veriş, ‘‘ihtar’’ yahut ‘‘ceza’’ mı?
Fransa'nın önayak olduğu ‘‘Avrupa Güvenlik ve Savunma’’ girişimine NATO'lu Türkiye'den gelen direniş karşısında, Washington'a da ulaştırılmak üzere verilmiş bir mesaj mı?
Ankara'yı tam üyelik için sürekli kapıya vurmaktan vazgeçirici bir tutum mu? UDF'li milletvekili François Rochebloine ‘‘Tam tersine, bununla Türkiye'ye insan haklarına saygının ve komşularıyla güven verici ilişkiler kurmanın yolunu açmış oluyoruz’’ diyor.
Şimdi, kabul edilen yasanın sadece mahkeme cezalarına ve tazminat istemlerine yol açmakla kalacağını düşünenlere dönüp ‘‘AB tam üyeliğinin koşullarından biri soykırımın tanınması olacak galiba’’ demek de mi ‘‘Avrupa'yla bağların koparılmasına yönelik bir komplo’’nun parçası sayılacaktır?
Paylaş