Paylaş
TÜRKİYE, üçüncü sınıf liderler kadrosunun elinde hiç layık olmadığı bir geleceğe doğru sürüklenmektedir.
Beceriksizlik, yalnız günlük olaylara ve geçici sorunlara ilişkin değil; cezaevi olayları dolayısıyla ortaya çıkan durumlar ya da af konusunu yüze göze bulaştıran yalpalanmalar, ne yazık ki, bu kadronun çok daha önemli bir yetersizliğini gözlerden gizliyor: topluma yön verme yetersizliği.
Liderlik, her şeyden önce, nereye gidildiğini ve gitmek gerektiğini kestiremeyen halk yığınlarına yön göstermek demektir. Şimdiki liderler bunun bile farkında değil. Oysa, ülkenin her yanında milyonlarca insan, şu günlerde en büyük sorunun ulusal yön eksikliği olduğunu hissetmekte. Birazcık tarih duygusu olanlar da, yakın geçmişin derslerine bakarak gelecek için endişeli.
Bilinçsiz yönetilen toplumların, başkalarınca, rastlantı gibi görünen olaylar ve sinsi kararlarla istenen yöne çekilmesi kolaydır. Yönsüz kalmış bir Türkiye'nin kendi çıkarlarına ters düşecek tutumlara itilmesi işten değildir.
Parti programları, ilk bakışta, benimsenmesi gereken ulusal yöne ilişkin satırlarla dolu gözükür. Ama, çapsızlığın yarattığı miyopluk, liderlerin bu satırları bile görmelerine engeldir. Örneğin ‘‘ulusalcı’’ geçinirler; ama, Dünya Bankası ve IMF ile Avrupa Birliği arasında zaten var olan yakınlığın son aylarda açık bir işbirliğine ve Türkiye üzerine ortaklaşa hesaplara dönüştüğünü fark edemeyecek kadar körleşirler.
Milliyet'ten Zülfikar Doğan, hazırlanan yeni ihale sisteminin ana ilkelerini bildiriyor. Devlet İhale Yasası, tümüyle Avrupa Birliği ölçütlerine uydurulmak üzereymiş. Dünya Bankası ile IMF'nin kesin istekleri yönünde.
Son bunalımdan kurtarma şantajıyla artık koşul haline gelmiş olan bu ilkelerin birincisi, kamu ihalelerinde yerli-yabancı ayrımının kaldırılmasıdır. Bu demektir ki, devletin, belediyelerin ya da başka resmi kuruluşların açacakları her ihaleye her yabancı tam eşitlikle girebilecek, İrlandalısından Yunanlısına kadar her müteahhit şimdiye kadar Türklere açık tutulmuş olan her fırsattan rahatlıkla yararlanabilecek.
Cumhuriyetin başından beri, tatlısu frenklerinden ve azınlıklardan boşalan yeri yerli ihalelerle, sonra da devlet gölgesinde bir özel kesim yoluyla doldurup ulusal burjuvazi yaratma politikası böylece sona erdirilmiş oluyor.
Türkiye'yi yönetenler ufacık bir tarih bilincinden de mi yoksundurlar ki, bütün bu istenenlerin, özde, İstiklal Harbi'nin intikamı ve Lozan'ın tersine çevrilmesi anlamına geldiğini göremiyorlar?
AB'ye giriş yönünde kesin hiçbir belirti yokken Türkiye'nin kapılarını yabancılara şimdiden ardına kadar açanlar, vaktiyle Ege'den kovulanların bir gün Yunanlı yatırımcı, çiftlik ve fabrika sahibi yahut müteahhit olarak yine Ege'ye geri döndüklerini görünce ayılacaklar elbet.
Ama, o gün artık iş işten geçmiş olacak.
Ülkenin yönlendirilmesini başkalarına bırakmak, ihanetlerin en büyüğüdür.
Paylaş