Paylaş
HEMEN herkes yapar da, daha çok gençlerin, öğrencilerin ádetidir; yılbaşlarında bütün yıl için geçerli olacağına inanılan kararlar alınır: serserilik bırakılacak, derslere çalışılacak, ciddi kitap okunacak falan.
Sonuna kadar götürülemese ve hatta hiç uygulanamasa da, insanların yılbaşı vesilesiyle yakın geçmişi şöyle bir değerlendirip geleceğe ilişkin kararlar almaları hiç yararsız değildir.
Devletlerin de.
Bunu kurallaştırmış olanlar da var. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nin başkanı, her ocak ayının 20'sinde ‘‘Birliğin Durumu’’ mesajıyla bu çeşit bir değerlendirme yapıp ulusal rotayı çizer.
Türkiye'de, Başbakan yasama yılı başlarken, Cumhurbaşkanı da takvim yılı başında aynı geleneği kursalar fena mı olur?
Onlar yapmasalar da, yapan çoktur. Vatandaş, devletinin ‘‘gidişat’’ını değerlendirip birtakım sonuçlar çıkarmadan edemez.
Bugünlerde, halk arasında konuşulanlara kulak kabartınca, ülkenin dışta çizdiği grafikten kaynaklanan hayal kırıklığını ve bunun yarattığı özlemi dile getiren sözler duymamak imkánsız. İnsanımız, ‘‘dünya devletiyiz’’ gibi iri sözler işitip sonra da olur olmaz vesilelerle itilip kakılan bir devletin vatandaşı olmaktan sıkılıyor. O çeşit lafları ya hiç etmemeli veya edince de gereğini yapmalı. Örneğin, parlamentolarında ‘‘Ermeni soykırımı’’na ilişkin karar taslakları dolaşan devletlerin hükümetlerine daha ciddi uyarılar gerek. Bir ‘‘dünya devleti’’nin dostluğuna ve ilişkisine önem veren herhangi bir ülkenin hükümeti, iç siyasal dengeleri ve sistemi ne olursa olsun, ne yapıp yapıp bu girişimleri önlemek, önleyemezse de sonucuna katlanmak zorundadır.
Bunu sağlayamayan Türk devlet adamları ise, ettikleri iri laflardan ötürü vatandaşlarından özür dilemelidirler. Önümüzdeki günlerde Fransa örneği, bu konuda, hem o ülke, hem de Türk hükümeti açısından önemli bir sınav olacak.
Vatandaş, sabah akşam Avrupa sözü edilen bir ülkede Avrupa devletlerinin konsolosluk kapılarında vize dilenmekten de bıkmıştır.
Ankara hükümetinin, tam üyelik gibi Kaf Dağı'nın ardındaki hayaller peşinde koşmak yerine, çok daha yakın ve somut amaçlara yönelmesi gerekmez mi?
Evet, Gümrük Birliği malların serbest dolaşımını getirdi ve kapitaller de yeni dünya düzeninde serbestçe dolaşabiliyor; peki, hizmetler ve insanlar? Mal üreten Türk, reklam, satış bağlantısı ve benzer amaçlar için, ürettiği malın peşinden serbestçe Avrupa'ya gidemiyor; üç aylık vize için binbir formalite ve engelle kendisine kan kusturuluyor. ‘‘Tam üyeliği alın da başınıza çalın; ülkenize insan akımını büsbütün serbest bırakmayabilirsiniz de; ama sizinle Gümrük Birliği imzalamış ve Katılım Ortaklığı ilişkisine girmiş bir devletin insanlarına bu eziyet niye?’’ diye sormak, ilk adım olarak Schengen vizesinde Türk vatandaşları lehine ayrıcalık ve kolaylıklar istemek de mi çok zordur?
Bunu bile beceremeyenlerin on para etmez toplantılarda boy gösterip Avrupa adaylığı taslamaya hakları olabilir mi?
Paylaş