Paylaş
Hükümet arayışlarındaki belirsizlik süredursun, Türkiye'nin dış sorunlarına ilişkin yeni yıl gündemi ana çizgileriyle belirlenmeye başlamıştır bile. Bunlar, içteki sorunlardan daha az çetin değil.
Yeni hükümetin kurulmasında etkili olan çevrelerin Avrupa aşkı devam ederse, Avrupa Birliği'yle yaşanan sorunların gündemde başköşeye geçme eğilimi de devam edecek demektir. Oysa, önünde çok önemli başka sorunlar olan bir Türkiye'nin bu aşkı dışa vurup başına dert açmasından daha büyük hata olamaz.
Ama, Lüksemburg kararlarından beri Ankara'ca benimsenen ‘‘müstağni’’lik politikası sürdürülse bile, Avrupa'yla ilişkilerin bir boyutu var ki, onun gündemden düşmesi biraz zordur: Kıbrıs. Avrupa, o soruna ‘‘çözüm’’ bulunmadan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tam üyeliğe almaktan çekiniyor. Bu bakımdan, normal olarak, Birleşmiş Milletler'de Washington'un etkisiyle atılacak adımların Brüksel'den gelen girişimlerle desteklenmesi beklenebilir.
Bereket, Avrupa ufkuna bakıldığında Kıbrıs'la ilgili hava, Barış Gücü süresinin uzatılmasına ilişkin olarak son derece yanlış bir kararın alındığı New York'taki hava kadar kötü görünmüyor.
Niçin mi? Çünkü, yılbaşından sonra birliğin dönem başkanlığına gelecek olan Almanya, Kıbrıs Rum Kesimi'ndeki büyükelçisinin bazı sözlerinden anlaşıldığına göre, sorunun çözümünde şimdiye kadar başkalarının denemeye cesaret edemedikleri bir yaklaşımın öncülüğünü yapmaya hazırlanmaktadır.
Bu yaklaşım, Denktaş'ın ‘‘iki devletli konfederasyon’’ dediği formüldeki yaklaşımdır.
İpuçları, Rum Kesimi'ndeki komünist AKEL Partisi'nin gazetesi olan Haravgi'ce 20 Aralık günü yayınlanan bir mülakatta var.
On beş aydır adada görev yapan Büyükelçi Gabriel von Nelson Tilberg, ‘‘Önümüzdeki altı ay boyunca AB gidişatının Birleşmiş Milletler'deki çabalara katkıda bulunmasına çalışacağız’’ deyince, muhabir ‘‘Görüşmelerin yeniden başlaması umudunu belirttiniz; biz bu umutla 25 yıldır yaşıyoruz, ama gördüğümüz tek şey büyük bir uzlaşmazlık’’ dedikten sonra şöyle soruyor: ‘‘Denktaş'ın konfederasyon ve sahte devletin tanınması yönünde 31 Ağustos tarihindeki önerileri bu uzlaşmazlığın yeni bir belirtisi olduğuna göre, insan haklarının çeyrek yüzyıldır ayaklar altına alınışı karşısında büyük ülkelerden biri olarak siz ne yapıyorsunuz?’’
Büyükelçinin yanıtından seçilerek dikkatle okunması gereken şu sözler Denktaş'ça atılan adımın hiç de boşa gitmediğini ve gelişmelere açık yeni bir tohumun yeşermekte olduğunu göstermektedir: ‘‘Hiç kimse Kıbrıs'a çözüm empoze edemez; empoze etmek arzusunda da değil. Sömürgecilik dönemi geçmişte kaldı. Durumun zor olduğu konusundaki görüşünüzü paylaşıyorum. Ancak, Denktaş'ın konfederasyonla ilgili önerileri bile değişik açıdan görülebilir... Bunlarda bir nevi uzlaşıcılık olduğu görülüyor. Böyle bir öneri sunmuş olması, görüşme yapma arzusunun bir belirtisi olarak algılanabilir. Bu öneri, hiç incelenmeden ve fırsat tanınmadan reddedildi. Oysa, 24 yıldan beri hiçbir ilerleme olmayan bir durumda yaratıcılık, cesaret ve hayal gücü yeni bir yaklaşıma yol açabilir.’’
Alman diplomatı bile böyle konuşunca, Atlantik ötesindeki ve içteki koronun ‘‘Uzlaşmaz Denktaş!’’ vaveylasına kızmazsınız da ne yaparsınız?
Paylaş