Paylaş
Ülkeyi dolaşan gazetecilerin ortak gözlemi şu: Genel seçimlere ilgi düşük, kararsızlık hálá yüksek; buna karşılık, yerel seçimlere, özellikle belediye başkanlığı ve belediye meclisi seçimlerine olan ilgi büyük.
Nedenler çeşitli.
Bir kere, yerel seçimler, erken değil, hatta üç hafta gecikmeyle yapılıyor ve beş yıl, hangi ülkede olursa olsun, ilgiyi yeniden uyandıracak kadar uzun bir süredir. İkincisi, köyleri beldeleşen ve kentlere akan bir Türkiye'de halkın günlük yaşamını ilgilendiren olaylar, ucuz ekmekten işsizliğin giderilişine kadar birçok konuda belediyelerin yetki alanına giriyor. Üçüncüsü ve en önemlisi şu ki, artık yerel yönetim demek, her yerde ve özellikle de turistik yörelerde rant dağıtımında rol oynamak demektir.
Ya da aynı konuda ayyuka çıkan plansızlığa, yolsuzluğa, yağmalara, kayırmalara tepki; olabilecekleri önleme, güzellikleri koruma endişesi.
Örneğin, bir bakıyorsunuz, Bodrum yakınlarındaki Ağaçlı Köyü'nü, türküsüyle ünlü Bitez Yalısı'na bağlayan yolda, parti bayrakları. En çok da CHP'nin altıoku. Genel seçim kampanyası mı? Particilik yarışı mı? Hayır, köy, belde oluyor; yalısıyla birlikte. Daha önce muhtarlıktı; Yalı'nın derlenip toparlanmasını, hatta Mavi Bayrak alacak ölçüde tertemiz tutulmasını oradaki tesis sahiplerince ortaklaşa kurulan ‘‘dernek’’ sağlamaktaydı. Derneğe öncülük eden Zeki Köylü, belediye başkanlığına aday değil; ama, eşi belediye meclisi üyeliğine aday.
Sonrası önemlidir. Örneğin, Ağaçlı'ya adını veren mandalina bahçeleri, o yeşillik, kıraç tepeler arasındaki o vaha saklı tutulabilecek mi? Yoksa, paranın gücü, baştan çıkarıcılığı orayı da beton yığınlarıyla mı dolduracak?
Çünkü, ‘‘imar’’ planlarının soğuk nefesi çağdaşlık adına köyün üzerinde birkaç kez hissedilmiş ve büyük çabayla uzaklaştırılmış. Belli ki yine gelecek. O zaman, küçük yerel yönetim, büyük olasılıkla kirlenmiş bir sermayenin mafyaları ve Ankara'nın gücünü arkaya alarak yüklenişine dayanabilecek mi? Yoksa, yanıltılıp onlarla suç ortaklığına mı sürüklenecek?
Yerel yönetimlere artan ilgiyi demokrasi adına sevinerek izlerken, yalnız çevreyi değil, yerel insanları da kirleten bu boyutları düşünmeden durmak zordur. Halkın, dış görünüşe bakarak ‘‘rant kavgası’’ dediği çekişme yer yer öylesine keskin ki, aynı parti içindeki grupları bile birbirine çamur atmaya sürüklüyor. Örneğin, Fethiye'nin CHP'sinde, şimdiki başkan adayının çevresi, önseçim kaybeden Özer Olgun'un kişiliğini ‘‘Artık MHP'ye çalışmakta’’ diyerek zedelerken, onun çevresi de ‘‘Ahmet Çaçaron köy delegelerine para, cep telefonu, takım elbise dağıtarak önseçim aldı’’ demekten geri kalmıyor.
Bereket, her şey bir kirlenme ve kirletme yarışı biçiminde değil. ÖDP'nin, her yıl 10 kilometrelik Atatürk Kır Koşusu'na katıldığı söylenen Bodrum belediye başkan adayı Aydın Doğer, ‘‘kişisel yaşamında daima sadeliği tercih ettiği’’ için bu çeşit dedikodularla ilgisiz. Zaten, Mevlana hoşgörüsüyle kapısını bütün renklere açan o partinin birinci sıra milletvekili adayı da, kapatılmış Yeşiller Partisi'nin eski genel başkanı Bilge Contepe. Ama o, ister istemez kirlenen insancıklardan öteye, Tanrı'nın en masum yaratıklarını bile temsil etmek iddiasında: ‘‘Ağaçların, kelebeklerin, kaplumbağaların, fokların, balıkların, yani tüm börtü-böceğin de vekili olmaya talibim’’ diyor.
Paylaş