Paylaş
Magandalık tanımlamaları arasında en klasik olanı, yeniliklerin olur olmaz kullanılmasıdır.
Şimdilerde en yaygın örnek, hiç kuşkusuz, cep telefonu: İletişim teknolojisindeki müthiş ilerlemeyi, gerekli ve zorunlu durumların dışında, sırf fiyaka olsun diye kullanmaya kalktınız mı, maganda sınıfına yükselmiş olursunuz. Transistör çıktığında Almanya dönüşü edinilmiş portatif radyolarıyla sokaklarda gezinenlerden pek farkınız kalmaz.
Ama, her magandalığın olduğu gibi, bunun da türleri vardır. Cep telefonunuzu olur olmaz yerde ve olur olmaz zamanda kullanmaktan farklı olarak, olur olmaz yerde ve zamanda açık tutmak gibi: Protokolü yüksek bir ziyafet masasında ya da resmi bir törende çalan cep telefonunu düğmesine basıp hemen susturmak bile magandalılık unvanından kurtulmanıza yetmez.
Moda kavramları olur olmaz yerlerde ortaya atmak, bu örneklerden çok mu farklıdır?
Örneğin, KİT'lerin kusurları.
Tamam, aslında Türkiye'nin ekonomik ve sosyal gelişme tarihinde önemli payı olan kamu işletmeciliğine musallat olmuş aksamalar, hastalıklar, kusurlar çoktur ve hepsinin eleştiri konusu yapılması, hele düzeltilmeye çalışılması iyi bir şeydir; ama her Allah'ın günü, rastgele her vesileyle bunları gündeme getirip beylik sözler etmek, bir çeşit magandalık değil midir?
Artık sıradanlaşmış bir teknolojik yeniliği, örneğin altmış-yetmiş milyon ödeyen herkesin alabileceği bir cep telefonunu, müthiş bir üstünlüğe sahip olmanın fiyakasını satarak orada burada kullanmak ile bu çeşit beylik sözleri yeni keşfedilmiş gerçeklermiş gibi söyleyip durmanın farkı ne?
‘‘Beş yüz işçiyle görülebilecek işin bin işçiyle görüldüğü...’’
‘‘Sütçülük, peynircilik, sucukçuluk yapan, bez dokuyan devlet...’’
‘‘Devleti ekonomi alanında küçültüp eğitim ve sağlık gibi asli görevlerine döndürmek...’’
Ayrıca, sıradan insanlar söylediği zaman pek rahatsız edici olmayan bu çeşit sözler, yüce yerlerde oturanlarca edilince, magandalık rütbesi de kendiliğinden yükselmiyor mu?
Üstelik, her zaman doğru olmayan, doğru sorularla kolayca çürütülebilecek sözlerdir bunlar: Beş yüz işçi yerine bin işçiyle iş görülüyorsa, kabahat KİT'çilikte midir, yoksa işsizliğe yol açan yatırımsızlıkta mı? Hayvancılığı yaşatabilmek için devletin sütçülük bile yapmasını zorunlu kılan yöreler, sınaileşmeyi başlatmak için dokuma fabrikası açmasını gerektiren koşullar yok mudur? Ekonomi alanında küçülen devlet, paralı eğitimi ve sağlık ticaretini önleyebilmiş midir?
Magandalık türlerindeki yenilenmenin sonu gelmez.
Çevrecilikte bile böyle olmadı mı?
Çevre bilincinin uyanması, çocukluktan başlayarak herkesin çevre konusunda duyarlı davranması, elbette iyi bir şey. Ama, ‘‘santral’’ sözü duyar duymaz ‘‘çevre!’’ diye ayağa kalkıp bağırmakta, ‘‘mart deyince kedi, liman deyince direk’’ demenin inceliği bile yok. Böyle bir magandalık, neredeyse, doğal kaynaklarını işletmeyen, enerjisiz ve sanayisiz bir Türkiye'ye varacak.
Enerji Bakanı'nın nükleer santral konusunda Akkuyu köylülerini ikna için Fransa gezisi düzenlemeye hazırlandığını duyunca bunları düşünmeden edemiyor insan. Aslında kırolukla magandalığı karıştırmamalı: İkna edilmesi gereken, köylüler değil, ‘‘Hangi teknoloji, kimin uzmanlığı, nasıl önlem?’’ gibi soruları sormadan, ‘‘nükleer’’ sözünü duyar duymaz ayağa fırlayan ve ortalığı velveleye veren ‘‘okumuş’’ çevreciler değil midir?
Paylaş