Yanmış her şey hüzün vericidir. Yıkık, çökük, göçükten de hüzün verici: Ev, fabrika, araba, ne olursa olsun, mal ya da emek olarak heder olmuşluğun üstüne is karası ve kül renksizliği oturur; alevlerin canlılığı ve kalanın sönmüşlüğü arasındaki tezat yüzünden içinizdeki gizli karamsarlık depreşir. Ama çok az şey, yanmış bir gemi kadar hüzün verici olabilir. Sağlam kalmış gövdesiyle batmadan yüzen, gemi olmanın temel işlevini, yani suda kalmayı becerdiği halde güverte üstünün yanıklığıyla artık işe yaramayan. Hele, bir yolcu gemisiyse. Yolcu gemilerini günümüzde genellikle beyaza boyarlar. Yanmışlığın görüntüsü de daha bir iç burkucu olur. Oktay Kaptan'ın kutlama kartlarında bu kez S.S. Tarsus var. 1950'lerin üç haftalık Barselona seferlerinden sonra Yüksek Denizcilik Okulu'nun önünde demirdeyken, ‘‘Sabah olup Çamlıca tepelerinin ardından güneş yükseldiğinde bembeyaz gülümserdi bize’’ dediği Tarsus. Gemi, 1960 yılının son günlerinde iki yabancı tankerin çarpışıp sürüklenerek kendisine yaslanışı sonucu İstinye Koyu'nda yanmıştı. Kartta, bir canlı bir de yanık resmi. Gemileri sevenlerin hüzünlenmemesi mümkün mü? Ama, yıl sonları hüzünlenmek için değildir. Daha doğrusu, giden yılların ardından hüzün basar da, o hüznü dağıtacak avunmalara, eğlenmelere ve sevinmelere daha çok tutunur insan. İsterseniz, Bodrum'un İçmeler Tersanesi'nde yapılmakta olan yelkenli okul gemisinin krokilerine, planlarına bakıp beyaz teknesi ve dört yelkeniyle köpüklü bir meltem denizinde süzülüşünü düşünerek içinizi ferahlatabilirsiniz. Geçen yılın ekiminde kızağa kondu, önümüzdeki ekimde denize indirilip ilk seferine çıkacak. Kısaltılmış adıyla BOSAV diye bilinen Bodrum Kültür, Sanat ve Tanıtma Vakfı'nın başlattığı bir bağış kampanyasıyla, yatçılık kesiminde çalışanlara ve hevesli gençlere yelkencilik kursları düzenlemek amacıyla yaptırılıyor. Güverte boyu 30 metre, 90 tonluk bir tekne. Salması, tam 35 ton. Böyle bir yelkenli elbet okulsuz kalamaz. Bodrum ve çevresi için Denizcilik ve Yatçılık Meslek Lisesi'nin kurulması artık kaçınılmaz olmuştur. Geminin ardından okulun gelmesi normaldir de, denizcilik eğitimi veren bir kurumun gemisiz kalması düşünülebilir mi? Türkiye'de bu da oldu ve oluyor. Yaşlı, kullanışsız ve eğitime elverişsiz Akdeniz gemisinin Tuzla'daki Denizcilik Fakültesi'ne ‘‘verilmesi’’yle, Ortaköy'ün gelişmişi sayılabilecek olan o yuvanın ‘‘okul gemisi sorunu’’ çözülmüş olur mu? Fakültenin bütçesiyle Mezunlar Derneği'nin bağışları o pahalı geminin boya parasına yetmez. Ne devlet, ne de eski Hamit Naci'de yetişmiş güverte ve makine zabitlerini çalıştıran armatörler dünyası fakülteye doğru dürüst bir okul gemisi sunmayı beceremedi. O bakımdan, yeni yetişenlerin bağrı yanık. İç yanıklığı ise, yanıkların en hüzün verici olanıdır.