Paylaş
Vezirköprü, Karadeniz'den Anadolu içlerine uzanan yollar üzerinde, Samsun'un orta boy bir ilçesi.
Tütün, biraz bağ bahçe ve orman.
Ama, sanayi olarak tek bir fabrika: ORÜS'ün, yani Orman Ürünleri Sanayii AŞ denen kamu kuruluşunun yarattığı bir işletme.
1996'da özelleştirilmiş.
Yani, satılmış. Daha doğrusu, yok pahasına birilerine verilmiş.
Nereden mi belli? Şuradan belli ki, 396 milyar vererek alanlar tam bir buçuk trilyona sigorta ettirmiş!
Vezirköprü, işsiz ve sıkıntıda. İşçisiyle, esnafıyla, tüccarıyla.
‘‘Fabrika kapatılmamış ki, çalışıyor; niçin işsizlik ve sıkıntı olsun?’’ diyebilirsiniz.
Çalışıyor; ama, yüzde 30 kapasiteyle.
Eskiden çalışan 400 küsur işçi yerine, 170 işçiyle ve düşük ücretlerle.
Hani özelleştirme, daha bol üretim, daha çok iş ve yüksek refah demekti?
Tam tersine, Vezirköprü sefalet korkusunda. Yapılan protesto toplantısında, salonun yarısı çoluk çocuğuyla gelmiş işsizlerin eşleriyle dolu. Böyle özelleştirmenin sonucunu ev içlerinde en çok onlar yaşıyor.
Vezirköprü, adı üstünde, Osmanlı'ya en iyi vezirlerini veren kasaba. ‘‘Köprülü’’ sadrazamların hepsi buradan.
Cumhuriyet başbakanlarının Vezirköprü için daha iyi bir alınyazısı çizmeleri gerekmez miydi? ‘‘Bütçe açığı kapatacağız’’ diye birkaç yüz milyar karşılığında bütün bir kasaba halkını işsizliğe itmenin ne alemi vardı?
Başka bir yönden bakarsanız, ‘‘ORÜS iyi yönetilmiyor’’ denince, Cumhuriyet yöneticilerinin aklına ilk gelen çare, satmak mı olmalıydı? İmparatorluğun yıkık dökük kalıntısından büyük özverilerle sanayi toplumu yaratabilen bir devlet küçük işletmeleri düzeltmekten, başlarına yetenekli yöneticiler getirmekten de mi acizdi? ‘‘Devlet adamıdır’’ diye bakan yaptıklarımız çalışıp başarmak yerine neden tek çözüm olarak satıp savmayı düşünürler?
Bu çapsızlıkların farkına devlet geleneğine sadık sadrazamları yetiştiren Vezirköprü varmaz da neresi varır?
Hele, fabrikanın satışı konusunda Danıştay'ın verdiği yürütmeyi durdurma kararı yerine getirilmez ve bunu yapan da devletin ta kendisi olursa, adalete ve dolayısıyla ‘‘mülkün temeli’’ne güvenin kaybolduğu ilk yer orası olmaz mı?
Vezirköprü, Anadolu'ya Samsun'da ayak basan büyük kumandanın Havza, Erzurum, Sıvas üzerinden Ankara'ya ve oradan İzmir'e vardığı çizgi üzerinde.
Talana, yalana ve hukuksuzluğa karşı Vezirköprü'de verilen mücadelenin de öncülüğünü Atatürkçü Düşünce Derneği'nin yapmakta oluşu bu bakımdan ilginç. Oranın halkı ‘‘Fabrikamızı isteriz!’’ diye haykırdığı zaman, böyle bir çığlıkta taşıyla toprağıyla ve üzerindeki varlıklarıyla bu ülkeye sahiplenme azminin de belirtisi yok mudur?
Satıp savmayı marifet sayanların ‘‘fabrikamız’’ sözündeki anlamı biraz daha derinliğine düşünmeleri ve yoksul Anadolu halkının bu sesine kulak verip birazcık utanmaları gerekmez mi?
Paylaş