Mümtaz Soysal: Varsayımlar

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

TÜRKİYE, bir varsayımlar ülkesi. Gerçeklikler üzerine değil, gerçeğe uymadığı herkesçe bilenen sanallıklar üzerine kurulmuş.

Devlet düzeninden başlayıp günlük yaşamın küçük ayrıntılarına kadar.

Örneğin, rejimi demokrasi diye bilinir; ama parlamentosunda yüzde kırk beş nüfuslu kırsal kesimin köylüsünü temsil eden yoktur. O kesimden oy aldığını söyleyen ‘‘bacınız’’ mıdır temsilci?

Ya işçi? Fabrikalar kapatılıp kamu malları haraç mezat satılırken gıkı çıkmayan ‘‘demokratik sol’’ politikacılar mı o kesimin temsilcileridir?

Sisteminin parlamenter sistem olduğu söylenir; ama, temel kural gereği parlamento çoğunluğuna dayandığı varsayılan hükümet 28 Şubat zoruyla yapması gerekenler için Meclis'e tasarı sunmaktan korkar, kararname yoluna sığınır.

Zaten o noktadan başlayarak bütün sanallıklar gözler önüne serilmekte ve varsayımların çürüklüğü hemen ortaya çıkmaktadır.

Örneğin, uğruna bunca gerginlik yaşanan laiklik.

Laik cumhuriyetin düşmanlarını yönetimden ayıklamak için çırpınır görünen Başbakan, en sinsi laiklik düşmanına tutuklama kararı çıkarılınca, ‘‘üzülür’’.

Artık ‘‘çağdaş dünya devleti’’ olduğumuzu söyleyen Dışişleri Bakanı, ülkesinin laikliğe ilişkin çekinceler koyarak üye olduğu İslam Devletleri Konferansı'nda bir diplomatını genel sekreter yapmak için yalvar yakar olur.

Genel yönetim içindeki Diyanet İşleri Başkanlığı'nın vakfında ‘‘kadın dövme’’nin erdemleri üzerine laik devletin parasıyla kitap basılır.

Çürük varsayımlar listesi uzundur.

Ayrıntılı imar mevzuatının bulunduğu varsayılan ülkede kent çevreleri gecekondularla doludur ve 5 Richter'i aşan her deprem mutlaka bina yıkar.

Gümrük mevzuatında kaçakçılığı önlemeye yönelik sıkı önlemden geçilmez; ama hayali ihracatın çokluğu, ticaret dengesindeki büyük açığın bile korkunç gerçeğe göre iyimser bir varsayım olduğunu gösterir.

Seksen küsur üniversiteye sahip olduğu varsayılan ülkede gereğince yüksek öğretim yapılan kurum sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Sağlık gibi eğitimin de ticarete dönüştüğü bir düzende ‘‘Hiç olmazsa ilköğretim parasız’’ diye avunursunuz, ama o düzeyde bile kayıt bağışı ve defter kitap parasından perişan olmuş milyonların feryadı yükselir; ya da daha sonraki aşamalara öğrenci hazırlayan paralı okulların pıtrak gibi çoğaldığını görürsünüz.

Yarın anılacak olan son büyük deprem, yönetim ve iletişimden hayır kurumlarına kadar birçok alandaki varsayımların çürüklüğünü ortaya çıkarmıştı.

Toplumdaki genel çürüklüğün ortaya çıkması için de sosyal depremlerin olmasını mı beklemek gerekir? Varsayımların gerçek yüzünü her gün gören halk yığınlarına deprem niteliğinde bir düzen değişikliği programı ve ona uygun iktidar adayları sunmak sol partilerin işi değil mi? Örneğin CHP, uzun nekahat döneminden çıkıp bu depremin öncülüğünü yapmak için ne bekler?

Yazarın Tüm Yazıları