Paylaş
UZMANLAR, ‘‘profesyonel işi’’ diyorlar. Ateş eden on-on beş kişilik gruptan hiç kimse yakalanmamış, hepsi ustaca bir anda gözden kaybolmuş. Yer seçiminin, kaçışın ve saklanmanın çok iyi düşünülüp planlandığı söyleniyor.
Hatta, daha ileri giderek ‘‘yabancı gizli servisler’’in marifeti olduğunu düşünenler var. Elbette ‘‘yabancı ajanlar’’ James Bond kılıklarıyla ya da molla latalarıyla gelecek değillerdi. En azından, yerli giysilere bürünmeyi akıl etmişlerdir. Dolayısıyla, ‘‘sakallıydılar, şalvarlıydılar’’ demek bir şey ispat etmiş olmuyor. Zaten, yerli de olsalar, ‘‘yabancı gizli servisler’’in aracılar, hem de birkaç aşamalı aracılarla iş görmeleri olağandır.
İddialar doğru mu yanlış mı, bilinmez.
Böyle düşünceler dile getirildiğinde ‘‘Yine bir komplo teorisi’’ diyenler çoktur.
Çoğu zaman haklıdırlar da. Nedenler genellikle kendi ihmal ve yanlışlarımızdadır. Dış komplolara gerek yok; iç neden bol bol var.
Ama yine de, olabilecek dış komploları zihinden geçirmenin yararı şu: Kimlerin bu ülkede öyle şeyler olmasını isteyebileceklerini, Türkiye üzerinde oynanan oyunların neler olduğunu ve olabileceğini bu sayede yeniden düşünürüz.
Gerçekten, hangi devletlerin, böyle hareketlerle doğrudan bağlantılı olmasalar da, bunlardan kendi hesaplarına belirli bir memnunluk duyup sevinebileceklerini akıldan geçirmek bazen çok düşündürücü ve öğreticidir.
Örneğin şimdi, ‘‘dış parmak’’ söz konusu olduğunda ilk akla gelen olasılık, İran'a, oradan Afganlı Taleban'a ve sakallı terorist Ladin'e uzanan bir bağlantı zinciridir. Ama, hemen sormak gerekecektir: Hizbullah'ın en önemli ismi İsa Altsoy'un şimdi Almanya'da oluşuna ne denir?
Haydi o ustaca saklanıyor da olsa, Türkiye'de şeriatçı düzen kurma peşinde olanların, hatta halifelik iddiasıyla ortaya çıkanların orada rahatça örgütlenmelerinin, bol para toplamalarının, koca stat ve salonlarda toplantı yapmalarının ve kolayca derdest edilebilecekken ‘‘din özgürlüğü’’ adı altında belirgin bir hoşgörüyle karşılanışlarının hikmeti ne olabilir?
Böyle sorular arka arkaya sorulduğu zaman, ‘‘Şark Meselesi’’ denen yüzyıllık sorunun akla gelmemesi olanaksızdır.
Evet, önce Türklerin Avrupa'dan silinmesiyle başlayıp Hint yolları ve petrol yatakları dolayısıyla Yakın Doğu'daki Osmanlı ‘‘memalik’’inin paylaşımına vararak Sevr'le noktalanmak istenen ve en güvenilir müttefiklerin bile bir bölüm Anadolu toprağı için hálá Ermenistan ve Kürdistan hayalleri peşinde koşmalarıyla sürüp giden o çok ciddi, hiç unutulmaz sorun.
Türkiye'nin Silahlı Kuvvetleri ‘‘En güçlü, en donanımlı orduya sahip bir Amerika bile Vietkong'a yenildi; Türkler de PKK'ya yenilmeye mahkûmdur’’ diye düşünen Avrupalı ‘‘dostlar’’ın sinsi hesaplarını yıkalı, Şark Meselesi'nin yeni oyunlarla sahneye konabileceğini akıldan çıkarmamak ve kendi hesaplarımızı bu varsayıma göre yapmak herhalde unulmaz bir iyimserlikle boş bulunmaktan iyidir.
Paylaş