Vakit nakit değilmiş

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Atasözüne bakarsanız, vakit nakit.

Öyleyse, ya atalara saygımız yok, ya da Türkçeyi anlamaz olduk.

‘‘Neden?'' derseniz, erken seçim konusunun geçirdiği serüvene bakın.

1995 Aralık seçimlerinin hemen ardından başlayarak zaten söylenmekteydi; geçen yılın başlarında söylenenler kesinleşti ve nihayet, 1998'in Nisan'ında neredeyse sözleşmeye bağlandı: Üçlü azınlık hükümetini dıştan destekleyen CHP, desteğini ancak erken seçim sözü verilirse sürdüreceğini bildirdi. Kararın kesinleşmesi ise Temmuz'un sonunu buldu.

Demek ki. daha öncesini saymasanız bile, yaklaşık dokuz ay öncesinden alınmış bir ‘‘erken seçim'' kararı var.

O zamandanberi, Türkiye'nin siyasal sistemi işlemiyor. Daha önceleri de doğrudürüst işlemiyordu; ama, o tarihten başlayarak işlemezlik gözle görülür, elle tutulur duruma gelirken, çalışmayan parlamnto başta olmak üzere siyasal kurumlar elle tutulmaz ve gözle görülmez oldu.

Siz hiç dokuz ay öncesinden ilan edilmiş bir ‘‘erken seçim'' duydunuz mu?

Aslına bakarsanız, erken seçim kavramının ışığında, sanki normal seçim söz konusuymuş gibi üç ay öncesinden seçim dönemine girmek bile anlamsız. Sürenin çok daha kısa tutulması gerek.

Erken seçime niçin karar verilir? İşbaşındaki parlamentonun çözemediği bir sorun, içinden kurtulamadığı bir çıkmaz var demektir. Parlamento seçime gitsin de yenilensin ve çıkmazdan çıkılsın istenir.

İşin tuhafı, bu dokuz aylık dönem içinde seçimlerin siyasal tabloya anlamlı bir değişiklik getirmesini sağlayacak hiçbir şey de yapılamamıştır.

Böyle erken seçim olur mu? Parlamentarizmin beşiği sayılan İngiltere'de erken seçim kararı alınınca, Avam Kamarası için üç hafta sonra genel seçim yapılır; yeni hükümet hemen kurulup işe başlar.

Erken seçimin anlamı budur.

Şimdi, 18 Nisan'da seçim yapılınca, oyların sayımı, dökümü, itirazların karara bağlanması, kesin rakamların ilanı ve yeni Meclis'in toplanması en az Mayıs başını bulacak. Hükümetin nasıl ve ne zaman kurulup güvenoyu alabileceğini ise, kimse kestiremez.

Haziran gelnce de, Ankara'yı sıcaklar basar, birkaç haftada tatile gidilir. Ekim'e kadar.

Kısacası, en az birbuçuk yılını boşa harcayan bir Türkiye var ortada.

Bu Türkiye ki, değil birbuçuk yılı, kaybedecek bir günü bile yoktur. Herşeyi bir yana bıraksanız da, iç borcun 36 milyar dolara, dış borcun 98 milyar dolara çıktığı bir ekonomide geçen 24 saatlik vaktin ödenecek 71 trilyon liralık nakit demek olduğunu unutmamak gerekiyor. Atasözü, en azından bu anlamda geçerli.

Özellikle, böyle bir dünyada.

Herşeyin hızla değiştiği, ‘‘tarihin hızlanışı'' denen olayın teknolojik gelişmelerle daha da belirginleştiği bir çağda.

Bir yığın sorun ortasında çok telaşlı görünüyoruz ama, aslında ‘‘bir Buda heykeli'' gibi seyrediyoruz zamanı. Telaşla koşup giden o.



Yazarın Tüm Yazıları