Paylaş
Atina'nın Eksusia Gazetesi'nden Nur Batur aracılığıyla Türkiye'ye yansıyan ‘‘Plan’’, Kıbrıs Türk tarafının hiç yabancı olmadığı unsurlarla doludur. Bir kısmı Türklerce önerilip Rumlarca reddedilen, bir kısmı da Rumlarca önerilip Türklerce geri çevrilen unsurlar. Arada, başkalarının da düşünüp taşınıp tarafların önüne koydukları, ama çözüme varmaya hiç yaramamış olanlar da var.
Üçlü egemenlik düşüncesi yeni değildir: Dışa karşı ortak ve tek egemenlik, içte de kesimlerdeki federe devletlerin kendi küçük egemenlikleri. Ama burada bile açıklık gerekli: Federe egemenlik, Rum tarafının Türklere ‘‘çözüm’’le birlikte lütfen vereceği bir egemenlik mi, yoksa başlangıçtan beri kurucu ortak olarak zaten sahip olunan ve federasyon dolayısıyla ortak otoriteye bir kısmı devredilen asli egemenlik mi?
Dönüşümlü devlet başkanlığı da öyle: Seçimi, süresi, sırası nasıl olacak?
Maraş'la birlikte Güzelyurt'u, yani eski Omorfu'yu Rumlara geri vermenin düşünüldüğü de biliniyor. Ama, bilinen başka bir şey daha varsa, o da bu yörede en verimli narenciye bahçelerinin bulunduğu ve aynı nedenle böyle bir isteğin Türk tarafınca defalarca reddedildiğidir.
Garantici üç devletin askerlerinden başka NATO kuvvetinin de adada konuşlandırılması, zaman zaman ortaya atılan, hatta Türkiye'de eski diplomatlardan bazılarınca pek beğenilen düşüncelerden biridir. Ne var ki, beğenenler, böyle bir adımın Türkiye'nin Garanti Antlaşması'na göre sahip olduğu müdahale hakkını sıfıra indireceğini düşünmezler.
Biraz yeni olan, Karpas'ın ucunda bir çeşit ‘‘Rum kantonu’’ gibi bir yere öbür tarafın insanlarını iskán etme düşüncesidir. Bunun da ‘‘sınır düzeltme’’ sayılmayacağını ve Türk tarafınca kabul edilemeyeceğini herkes bilir.
O halde?
* * *
Eksusia'nın sözde planında sözü edilmeyen, ama Hürriyet'in Ankara'daki diplomasi muhabirlerinden Uğur Ergan'ın ‘‘güvenilir kaynaklardan’’ öğrendiği asıl yenilik, adaya ilişkin olarak daha önce geliştirilen Avrupa Birliği programının Kıbrıs Türk tarafınca kabul edilmesinin istenmiş olmasıdır. Avrupa'ya Amerikan desteği anlamına gelen böyle bir istek, Rum tarafının Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tam üyeliğe kabul edilmesini ve Kıbrıslı Türklerin de, Avrupalı olmak istiyorlarsa, bu kanadın altına girmelerini öngörüyor.
Bunun da, ne Denktaş'ça kabul edilmesi beklenebilir, ne de Ankara'ca.
O zaman sormak gerekir: Taraflardan birince kabul edilmeyeceği açıkça bilinen birtakım planları ve yaklaşımları ortaya atmanın adı ne zamandan beri ‘‘uzlaşma sağlamak amacıyla çözüm planı önermek’’ olmuştur?
Daha da önemlisi, masaya oturmak için KKTC'nin varlığını kabul etmenin gereği bir yana bırakılsa bile, taraflardan birinin muhakkak ‘‘hayır’’ diyeceği koşulları piyasaya sürmek, o tarafı bir kez daha ‘‘uzlaşmaz’’ ilan etme niyetinin belirtisi değildir de nedir?
Paylaş