Paylaş
Fark etmemiş olamazsınız: ‘‘uyum’’ kavramını siyasal kültürün en yüce değeri yapmakla toplumu da yavaş yavaş ortak bir uyuşukluğa sürüklemekteyiz.
Uyuşmak, yalnız karşılıklı uyum sağlamak, birbirine uymak, uzlaşmak demek değil, aynı zamanda uyuşukluğa kapılmak anlamına gelmez mi?
Hemen havalara zıplayıp ‘‘O dediğin, sözlüklere göre ‘uyuşmak' fiilinin bir başka anlamıdır; soğuktan ayaklarımız uyuşur, sıcak soba karşısında uyuşup kalırız, uyuşturucu insanı uyuşturur; bunların uyumla ne ilgisi var?’’ diyebilirsiniz. Oysa, hiç öyle ayrı anlamlara falan kaçmaya gerek yok; hepsi aynı köktendir. Ayaklarınız soğuktan uyuştuğu zaman, dışarıdaki soğukla aynı duruma gelmiş, buz kesmiş demektir. Sobanın sıcaklığında uyuşmak, madenleri bile gevşeten o sıcaklığın bütün vücuda verdiği gevşemeyle eriyip kendinden geçmek anlamına gelir. Uyuşturucu alanın vücudu, kendi iradesinden çıkmış, içtiğinin, damarına zerk ettiğinin iradesi altına girmiş olur; dikkat ederseniz, uyuşturucu alan hemen sızmaz, aksine aldığıyla birlikte ‘‘uçar’’.
Çok kızmazsanız, yine söylemek gerekir ki, uyku, uyumak ve uyutmak gibi sözler de aynı köktendir. Kimbilir, uyumu göklere çıkaranlar, belki de herkesi uyutmanın peşindedirler.
Uyumculuğun en kötü yanı, eninde sonunda, ortası bulunmayan kavramlar arasında bile orta aramaya yönelmesidir.
Son yıllarda ‘‘uyuşmazlıkların çözümü’’ diye neredeyse ayrı bir bilim dalı yaratıp bunun felsefesini, kuramlarını ve kurallarını geliştirenler, her uzlaşmada mutlaka bir kazananla bir de kaybedenin bulunmadığını, iki tarafın da pekala kazançlı çıkabileceğini söyleyip herkes uzlaşıcı olsun isterler. İngilizcesiyle ‘‘win-win’’ dedikleri bu yaklaşımı bizim İngiliz ve Amerikan muhiplerinin de benimsediğini, Türkçeleştirme zahmetine bile girmeden arada sırada aşka gelip ‘‘win-win’’ diye vınladıklarını duyarsınız.
Oysa, her durumda uyumculuk ve uzlaşmacılık peşinde koşanlar, bir de bakarlar ki, olmayacak işlerle uğraşmaya, yani doğruyla yanlışın, haklıyla haksızın, güzelle çirkinin ortasını aramaya sürüklenmişlerdir.
Yolunda vuruşulacak doğrular, uğrunda ölünecek haklar, tanrıçaymışçasına tapılacak güzeller bulunduğunu unutarak.
Davaların kaybedilmesi de, çoğu zaman, uyum, uymak, uydurmak, uyuşmak, uyuşturmak, uyumak ve uyutmak süreçlerinden geçerek olur.
Bugünlerde ‘‘Uluslararası tahkimi geçmiş sözleşmelere de uygulayarak dünyayla uyum sağlayalım’’, ‘‘Güneydoğu sorununun çözümünde Avrupa'ya uyalım’’, ‘‘Ege'de Yunanlılar'la, Kıbrıs'ta Rumlar'la uyuşalım’’, ‘‘Ekonomimizi Bizim Carlo'nun, yani IMF'li Cottarelli'nin reçetesine uyduralım’’ gibi sözlerin sık söylenip çok yazılması boşuna değildir.
O sözler sağ ve orta bilinen ağızlarla kalemlere çok yakışabilir; ama sol sayılmış partilerle insanlara musallat olan uyuşukluğun ve uykunun anlamı nedir? Sol, seyretmek ve uymak değil, değiştirmek değil midir?
Paylaş