Paylaş
Gündüzlerini ve gecelerini ekran karşısında geçiren televizyon tutkunlarından olmadığınız, yani hiçbir programa esir düşmeden ancak arada sırada bir şeyler seyredenlerden sayıldığınız halde, kumanda aracına rastgele basarak başladığınız bir gece boyunca koltuğa mıhlanıp kaldığınız hiç oldu mu?
Üstelik, bir yığın işle geçen uzun bir günün gece yarısında eve geldiğiniz ve ertesi sabah ‘‘pazar yazısı’’ yazmak üzere kendinizi yatağa atmaya hazırlandığınız bir sırada?
‘‘Ekranda ne olursa olsun, uyku ağır basar!’’ dersiniz değil mi?
Karşınıza Hulki Cevizoğlu ile Cüneyt Arcayürek çıkmışsa, hayır.
Böyle bir görüntü bütün uykuları yener.
Bir yanda iyi hazırlanmış olmanın ve konuya ilişkin bütün boyutları çok önceden incelemenin verdiği özgüven ile öte yanda yarım yüzyıllık meslek birikiminin rahatlığı karşı karşıya.
Mimiksiz olabilmenin, daha doğrusu ince mimikleri, belli belirsiz gülümsemeleri, bakışlardaki hafif duygu belirtilerini ifadesizlikmiş gibi gözüken bir donukluk gerisinde saklayabilmenin sakinliği ile baştan aşağı mimik, el kol hareketi, dudak büküş, kaş çatış, alaylı gülüş, anlamlı bakış dolu bir canlılığın karşılaşması.
Masanın gerisinde, bazı kanalların çığırtkan engizisyoncu tiplerinden çok farklı, bağırıp çağırmayan, sinirlenmeyen ve sinirlendirme niyeti taşımayan, daha doğrusu sinirlense ve sinirlendirmek istese de asla belli etmeyen bir sorgucu ile, bir televizyon programında sorgulanır gibi değil de, sanki sayfalar bağlandıktan sonra yeni stajyerlerle sohbet eder, onlara meslek dersi verir gibi konuşan bir eski gazeteci.
Üstelik, bu aşikâr zıtlıktan hayret verici bir uyumla çıkan ortak sonuçlar, paylaşılan ve korunmaya çalışılan gazetecilik değerleri.
Konu, son haftalarda yeniden moda olan ‘‘basında etik’’ tartışması; yazılısı, sözlüsü ve görüntülüsüyle bütün medya ahlakı. Cıvaoğlu'nun Şemdin Sakık'la yaptığı mülakatın etik yönlerini tartışmakla başladığı anlaşılan program müthiş bir rahatlıkla etik konusunun çeşitli yönlerine doğru akıyor.
Akışın doğal hızı ile programcının kontrollü sakinliği arasında da aynı zıtlık.
Birdenbire, konunun bütün çekiciliğine, tartışmanın bütün derinliğine karşın, bu görüntülü zıtlığın size daha ilginç gelmeye başladığını fark ediyorsunuz. Ama, düşünceniz bu ilginçliğe kayar gibi olsa da, merak etmeyin: Cevizoğlu'nun metodik mimarlığı programın yapısını hep sağlam tutma, gereksiz sapmaları önleme üzerine kurulmuş olduğu için, dikkatiniz yeniden toparlanıyor.
Amerika dahil, dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar çok kanalın bu kadar uzun sürelerle, gece gündüz, neredeyse yirmi dört saat kesintisiz televizyon yayını yaptığı görülmemiştir.
Bu zaman bolluğuna karşın, dolgun içerikli programların böylesine geç saatlere konduğu da.
Sonuç, konuşan Türkiye'yi dinlemek için uyumayan ve bu yüzden ertesi gün, değil çalışma, konuşma mecali bile bulamayıp suskunlaşan bir Türkiye'dir.
Paylaş