Paylaş
Türkiye haftalardır hükümet kurma fiyaskosuyla meşgul oladursun, sınırların güneyinde ülkenin geleceğini yakından ilgilendiren önemli bir gelişme oldu.
Irak bombardımanı değil, bombardımanın ardından açıklanan İngiliz-Amerikan planı.
Plan, birçok şeyi birden öngörüyor.
Ambargo, şimdiye kadar olduğundan daha sıkı biçimde uygulanacak.
Miktarları da açıklanan muazzam paralarla Irak'ın içindeki ve dışındaki muhalif gruplar, desteklenecek, donatılacak ve kışkırtılacak.
Saddam'ın ordusunda ve öncelikle Ulusal Muhafızlar saflarında başkaldırı, darbe ve suikast girişimleri teşvik edilecek.
Körfez'deki ve civar ülkelerdeki seferi kuvvet artırılacak, yığınak çalışmaları Ramazan boyunca sürecek.
Planın, Saddam'ı ve rejimini devirmekten öteye, Irak'ın ve Ortadoğu'nun haritasını kuvvet zoruyla yeniden biçimlendirme amacını güttüğü açıktır.
Böyle bir planla bölgede sıcak günlerin başlayacağı da açık.
Nitekim Rusya, Güvenlik Konseyi'nde Denetleme Komisyonu Başkanı Richard Butler'ın istifasını isteyerek, şimdiye kadar yapılanlara Fransa ve Çin'le birlikte karşı çıkmakla kalmıyor, Çin'den sonra Hindistan'ı da yanına alarak geleceğin tehditlerini yeni bir ‘‘stratejik üçgen’’le karşılamaya hazırlanıyor.
Moskova'nın şimdiki perişanlığı bilindiğine göre, bu durumun henüz tam bir cepheleşmeye dönüşeceği söylenemez. Ama, son saldırının bölgeye ilişkin olarak, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs bakımından da sonuçları olabilecek bir ‘‘Rus ilgisi’’ne yol açtığı kesindir.
Ama, Türkiye açısından daha da önemli olan, Saddam rejimini yıkma planının Kuzey Irak için zaten düşünülen bir oluşumu hızlandıracak olmasıdır. PKK sonrasında Barzani'yle Talabani'nin peşmergelerini Bağdat'a karşı kullanarak yaratılacak yarı-feodal bir Kürt devleti, özellikle Avrupalıların zihinlerinde yer etmiş olan bir başka düşüncenin, yani Güneydoğu Türkiye'yi de içeren bir Kürdistan girişiminin başlangıç noktası olabilir.
Bunlara karşı Türkiye'nin planı nedir?
Güvenlik boyutunun ötesinde, devletin görevleri ile halkın özgürlükleri arasında nasıl bir denge kurulacaktır? Her şeyden önce, devletin ana görevi ile, yani vatandaşlığın iletişim aracı olan ulusal dili kadın-erkek herkese eksiksiz öğretme görevi ile insanların temel hakkı olan kendi anadilini serbestçe kullanma özgürlüğü arasındaki denge.
Bunun yanında, bölgeye özgü ekonomik ve sosyal kalkıma planı.
Ama, Türkiye'nin öbür bölgelerinde tam bir başıboşluk ve derbederlik sürerken böyle bir yerel çaba asla başarılı olamayacağına göre, bölgesel plan ile Türkiye'nin bütününü kapsayan bir ekonomik ve sosyal gelişme stratejisi arasında uyum sağlamak.
Başkaları bölgedeki çıkarlarını planlarken Türkiye'nin kendi geleceğini planlaması da mı küreselleşmeye aykırı çağdışı bir dinozorluk sayılacaktır?
Paylaş