Paylaş
Kim ne türlü bir hükümet kurarsa kursun ve ne zaman nasıl bir genel seçim yapılacaksa yapılsın, Türkiye'deki siyasetçilerden çoğunun kampanyada vatandaş karşısına hangi yüzle çıkacakları gerçekten merak konusudur.
Yolsuzluklar veya mafya ilişkileri falan gibi şeyler dolayısıyla değil.
Yüz kızartıcı sicillerde elbet bunlar da var; ama, asıl utanma ideolojik.
Hazretler, geçen seçimlerde müthiş ‘‘yenilikçi’’ kesilmişlerdi. Özal döneminde söylenmeye başlanan küreselleşme hikâyeleri artık, sağlı sollu, hepsinin ortak amentüsü olmuştu. ‘‘Yerküresel köye dönüşmüş dünyada’’ özellikle Sovyetler Birliği'nden sonra ayakta kalan bir tek ekonomik gelişme modeli, bir tek siyasal düşünce vardı. Daha doğrusu, Batı'nın ülkelerini kalkındırmış olan o tek ekonomik model, geri kalmış dünyayı da kalkındıracak ve o modelle birlikte siyasal gelişme, demokrasi, özgürlük gelecekti. Yüzeysel ekonomik gelişmenin mutlaka siyasal gelişme doğurmayacağına, her ülkenin kendine özgü koşulları olduğuna ve bunların göz kamaştırıcı üretim ya da dışsatım rakamlarından daha önemli sayılması gerektiğine ilişkin olarak yıllar yılı üniversitelerde okutulan dersler artık geçersiz sayılmaktaydı.
1991 ve 1995 seçimlerinde meydan nutukları atanlara göre, Türkiye bu genel gidişin dışında kalamazdı. Yalnız Japonya değil, Endonezya ve Malezya gibi Uzakdoğu ülkeleri de bu model ve düşüncelerle harikalar yarattığına göre, Türkler niçin yaratmasındı? Sol ve sosyal demokrat geçinen adayların bile bir bölümü, partilerinin programları ve bildirgeleri ne derse desin, Thatcher'ci, Reagan'cı, Özal'cı kesilmişti.
Şimdi, büyük olasılıkla, aynı zevat aynı yaveleri tekrarlayacak. Çünkü, Batı'da ne söylenmişse tekrarlamaya alışmışlardır. Yalnız, bunlar ‘‘çağdaş’’ oldukları için, Osmanlı uyanıkları gibi 50 yıl değil, 5-6 yıl arayla!
Oysa son ayların gerçeği şu ki, ideoloji misyoneri Batılı politikacıları ve onlara akıl verip aynı aklı dünyaya da pazarlayan sığ kafalı medyacıları şimdi bir düşüncedir aldı. İçine ‘‘kuralsızlaştırma, özelleştirme, vergi indirme ve serbest ticaret’’ gibi dört alet konmuş zavallı tamir kutularıyla onarılan ve önceleri çok iyi yürüdüğü sanılan ekonomiler iflas etmiş durumda.
Üstelik, ufak tefek, önemsiz ekonomiler değil bunlar. Küçükleri saymasanız bile, Endonezya, Rusya ve Brezilya gibi dev ülkeler söz konusu. Oralardaki çöküntü, ister istemez Batı'nın büyük ekonomilerini de etkiliyor.
Dışsatım pazarlarının daralması, denizaşırı yatırımların azalması, işsiz insan göçlerinin artması olarak.
Küreselleşme demiyor muydunuz? Alın size ‘‘küreselleşme’’!
Kampanyalarda seçmen karşısına çıkacak zevat ve onların sözlerini yansıtan yerli medya, yanıldıklarını söyleyip vatandaşlarından özür dilemelidirler.
Sermaye hareketlerine getirdikleri kuralsızlaşmanın yarattığı içli dışlı bankacılık, döviz ve faiz oyunları için.
Başarısız özelleştirmelerinin kamu varlığına verdiği zarar, topluma getirdiği işsizlik, hukukçulara kaybettirdiği zaman için.
Teşvik diye sözde yatırımcılara uygulayıp kat kat fazlasını dolaylı yollarla tüketici halktan çıkardıkları vergi indirimleri için.
Dış ticaret açığını iki-üç misli artıran tam serbestlik ilkesi için.
Evet, özür dilemek. Yüzler kızaracak da olsa.
Paylaş