Paylaş
Yanıtlar, Eskişehir'deki Anadolu Üniversitesi öğrencileriyle öğrenci-hoca ilişkileri konusunda yapılan bir anketten alınma.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü dördüncü sınıftan Göksel: ‘‘Hocalarımızla iletişim problemimiz var. Bunun sınıf mevcudunun kalabalık olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.’’
Hukuk Fakültesi birinci sınıftan Evrim: ‘‘Bazı hocalarla ilişkilerimiz mükemmelse de bazılarıyla iletişim problemi yaşadığımız inkâr edilemez. Daha küçük sınıflarda, daha az mevcutla hocalarla iletişim kurmak kolaylaşacaktır.’’
Aynı fakültenin dördüncü sınıfından Duygu bunu doğruluyor: ‘‘Sınıf mevcudumuz çok az. Bu da bize hocalarımızla bire bir tartışma ortamı ve önemli ölçüde pratik yapma imkânı sağlıyor.’’
Aşırı sayının Anadolu Üniversitesi gibi gelişmiş bir üniversitede bile öğretim niteliğini tersine etkilediği, sayı azalınca öğretimin daha da nitelik kazandığı açıkça görülmekte. Yetenekli yöneticilerin yoktan var ettiği tesis ve olanaklarla seçkin öğretim kurumu durumuna gelmiş bir üniversiteye fazla öğrenciyle aşırı yük yüklemek, niteliğe kıyan bir günah değil midir?
Türk üniversitelerinin niteliksiz diploma fabrikalarına dönüşmemesi için sistem üzerine ciddiyetle eğilmek gerekiyor. Çünkü, yalnız siyasetçilerin etkisiyle ülkenin çeşitli köşelerinde rastgele kurulan küçük ve yeni üniversiteler değil, büyük ve köklü üniversiteler de aynı niteliksizlik tehdidi altında. Vakıf üniversitelerinin büyük bölümündeki durum pek farklı değil. Ayrıca, oralarda düşünce özgürlüğüyle ilgili sorunlar var.
Böyle bir üniversite furyasınınn birtakım yararları da olduğu muhakkak.
Gençleri aylaklıktan kurtarmak ve herkesi okuyor göstermek gibi.
Ayrıca, başlangıçta çapsız gözüken bazı üniversitelerin zamanla serpilip geliştiği ve vakıf üniversitelerinin bir kısmında nitelikli öğretim yapıldığı da bir gerçek.
Ancak, istisnalar sistemi yeniden ele alma gereğini ortadan kaldırmaz. ‘‘Hiç yoktan daha iyi değil mi?’’ diyemezsiniz. Çokluk, soyut olarak, yokluktan iyi görünebilir; ama, niteliksizliğin çokluğu iyi şey değildir.
Eğitim, çelişkili bir anlatımla, ‘‘demokratik olma koşuluyla seçkinliğin hoş görülebileceği’’ tek alan. Ama, dört aşamalı bir seçkincilik gerekli.
Birincisi, YÖK'ün nitelikli üniversiteleri daha çok temsil eder, daha az siyasi ve daha özerk duruma getirilmesi. Ülkedeki insan gücü gereksiniminin nicelik ve nitelik bakımından daha iyi planlanabilmesi için.
İkincisi, hiç ödenek esirgemeden, birinci sınıf bir ‘‘seçkin üniversiteler topluluğu’’nun yaratılması. Üniversite sistemine öncülük etmek ve üstün nitelikli insan gücü yetiştirmek için.
Üçüncüsü, her yerde üniversite kurmak yerine, gelişme potansiyeli taşıyan yeni üniversitelerin yakın coğrafyasında onlara bağlı bol sayıda meslek okulu açmak. Somut meslek dallarına nitelikli insan gücü yetiştirmek için.
Dördüncüsü, vakıf üniversiteleri bakımından çok daha ciddi ölçütler koymak. Niteliksizlerin kamulaştırılıp bağış olarak nitelikli kamu üniversitelerine bağlanması için.
Nitelik âşığı Atatürk'ü, yaşasaydı gurur duyacağı Anadolu Üniversitesi gibi bir yerde anarken bunları düşünmeden edemiyor insan.
Paylaş