Mümtaz Soysal: Ulusalın kirlenişi

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Meclis başkanı seçiminde yaşanan tutumlar ve Başbakan'ın ettiği ‘‘başka seçenekler’’ sözü, bir bakıma, yeni hükümetin kurulmasında karşılaşılacak güçlüklerin habercisi sayılabilir. DSP-MHP ortaklığının, bakanlıkların paylaşılmasından öteye, daha çok temel politikalardaki uyuşmazlıklardan kaynaklanabileceği anlaşılıyor.

Yine de, bu konudaki spekülasyonlara ihtiyatla yaklaşmak gerekli.

Başbakan'ın şimdiki davranışı, asıl pazarlık öncesinde karşı tarafın tutumunu yumuşatmaya ve gücünü ölçmeye yönelik bir taktiğin parçası da olabilir. MHP hükümete ortak olma ve ortak olduktan sonra da bazı konularda ısrarlı davranma niyetini fazla açıklıkla belli etti; bu nedenle kendisine ‘‘pek de o kadar emin olmaması’’ hatırlatılmak istenmiş olabilir.

Belki de, o ısrarlı tutumların kabul görmeyeceğini belirtmeye yönelik bir uyarı söz konusudur: Başbakan, gerek tek başına hükümet ettiği son dönemde, gerekse ondan önceki üçlü koalisyonda merkez sağ partilerin ekonomik ve sosyal politikalarıyla daha kolay uzlaşabileceğini göstermişti. MHP'nin DSP'ninkinden daha kesin ‘‘milliyetçi’’ gözükme isteği yüzünden, hükümetin Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlarla ilişkilerde güçlük çekeceğini düşünmüş olması mümkündür.

Gerçekten de, önümüzdeki dönemde karşılaşılacak olan sorunlar, her iki ulusalcılık anlayışının gerçek yüzlerini açığa çıkarmaya yarayacak.

Örneğin, küreselleşme edebiyatına nasıl bakılıyor? Küreselleşme, çoğu zaman söylendiği gibi, bütün sonuçlarıyla uyulması gereken evrensel bir olgu mudur? Tek yanlı bağımlılıklar bitip artık gerçekten karşılıklı bağımlılık ilişkileri mi doğmuştur? Yoksa, ulusların kendi çıkarlarını düşünerek alabilecekleri önlemler, başvurabilecekleri ulusal çözümler hálá var mıdır?

Özelleştirme, başlangıçtan beri savunulageldiği gibi, verimliliği artırmaya, sermayeyi halka yaymaya, ekonomiyi geliştirmeye mi yöneliktir? Yoksa, içten ve dıştan bir talanın kılıfı olarak mı kullanılmaktadır?

Şimdiye kadar, sol etiket taşıyan bir partiyle sağ partiler bir araya geldiği zaman, koalisyon durumlarının kaçınılmaz kıldığı uzlaşma ve uyum gerekleri yüzünden bu çeşit sorulara kesin olmayan, iki yana çekilebilir yanıtlar vermek, yahut partilerin kendi tabanları önünde siyasal gerekçeler sıralamak mümkün olabiliyordu. Ama, ikisi de ‘‘ulusalcılık’’ yarışına girmiş partilerin yan yana gelerek aynı sorulara daha önce verilmiş yanıtları yinelemeleri, başka birçok bakımdan açıklanabilir olsa da, en azından ‘‘ulusalcılık’’ açısından inandırıcı olmayacaktır.

Belki, her işte olduğu gibi, böyle bir ortaklık olasılığının ortadan kalkmasında da bir hayır vardır. Tek paylaştıkları kavram ‘‘ulusalcılık’’ olan partilerin koalisyon kurup küreselleşme, özelleştirme ve bunların kaçınılmaz sonuçları olarak ulusal yargıdan vazgeçip uluslararası hakemliğe teslim olma gibi konularda tutum birliği etmeleri, son yılların keşmekeşinde tutunulabilecek tek değer olarak kalmış olan ulusallığı da kirletebilir.



Yazarın Tüm Yazıları