Mümtaz Soysal: Ulusalcılık ve ekonomi

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Herkes biliyor ki, Bahçeli elini sallasa, ellisi değilse bile, en azından yirmisi. Meclis'teki üye sayısını 160'a yükseltmek onun için işten değil. DSP ile birlikte, ortaya ulusalcı bir çoğunluk çıkıyor demektir. Öbür partilerde ‘‘Elhamdüllah, biz de milliyetçiyiz’’ diyen bir yığın insan bulunduğuna göre, böyle bir parlamentonun ulusalcılığından şüphe edilir mi?

Merak, bu ulusalcılığın kendini çeşitli konularda nasıl göstereceğidir.

Tamam, ırkçılıktan, aşırılıktan, şiddetten vazgeçildi ve herkes ‘‘Atatürk milliyetçisi’’ de, örneğin sıra ekonomiye gelince bu iş nasıl oluyor acaba?

Çünkü, o çoğunluktan çıkacak hükümetin en büyük sınavı ekonomidedir.

Çetin bir sınav: Ekonomik durum, birkaç aydır tehlikeli işaretler vermekte. Üretimde düşüş sürüyor. Başta dokuma olmak üzere, madeni imalatta, káğıtta, makine sanayiinde önemli azalmalar söz konusu.

Sonuç, dışsatımda da kaçınılmaz bir düşüştür. Geçen yıl, 1997'ye oranla hafif bir artış vardı. Ama bu, ilk dört aylık yükselişin sonucuydu. Ardından gelen düşüş, bütün yıl sürdü ve bu yıla da sıçradı.

Üretimdeki ve dışsatımdaki daralmanın enflasyonda bir düşme eğilimi yaratması doğaldı. Stoklar büyüyünce, toptan eşya fiyatları düşmeye başlar. Ama halkın geçimine tam yansımadı bu. Çünkü, zorunlu tüketim mallarında, yani ısınma, taşıma ve beslenme alanlarında fiyat artışları sürdü.

Kamu borçlarında ve faiz oranlarında da düşme yok. Dış borç stoku 100 milyar doları, iç borç 12 katrilyon lirayı geçti. Kredi faizleri hálá üç rakamlı; enflasyondan soyutlanmış gerçek faiz yüzde 50 çevresinde dolaşıyor.

Böyle durumlarda hep ‘‘yapısal reformlar’’dan söz edilir ve yapısal reform denince de Türkiye'de ilk akla getirilen, sosyal güvenlik ve özelleştirmedir.

Kamu yönetimine çekidüzen vermek, banka vurgunculuğunu sona erdirip kamu bankacılığını sektörlerdeki gerçek işlevlerine döndürmek, kamu işletmelerini özerkleştirmek gibi çareler sanki yapısal reform kapsamına girmezmiş gibi.

Üstelik, üretimin artmadığı, işsizliğin ve pahalılıın sürdüğü ortamlarda sosyal güvenlik sisteminde daraltmalara gitmenin tersliğini bile bile.

Özelleştirmenin, bir bakıma, ekonomiyi yönlendirmekte kullanılabilecek kamusal araçların elden çıkarılması anlamına geldiğini unutarak.

Şimdi, çare olarak hep IMF ve Dünya Bankası reçetelerini kabullenip şıp diye uygulamanın ulusalcılıkla ne ölçüde bağdaştığını sınama dönemidir. Bugüne kadar küresellik adına gözü kapalı izlenen Özalcı politikaların, ulusu ve ulusal devleti ne hale soktuğu gün gibi ortada. Ulusalcılık, gerçek dışı duygusallık yerine bir ulusun aklını kullanarak kendine ve varlıklarına sahip çıkması anlamında anlaşılmadığı sürece de bu böyle sürüp gidecek.

Şimdi ortak iktidar olma çabalarına tanık olduğumuz ‘‘sol milliyetçi’’ ve ‘‘sağ milliyetçi’’ geçinen partiler bilmelidirler ki, Özalcı ekonomik politikalara teslim oldukları gün, ulusalcılıklarının da son günü olacaktır.



Yazarın Tüm Yazıları