Paylaş
Gidiş, kamu hizmetinde birbirinden farklı üç memur tipi yarattı.
Belki, ‘‘memur’’ yerine ‘‘kamu görevlisi’’ demek daha doğru. Çünkü, bu üçlü kategorileşme, yalnız genel ve yerel yönetimlerdeki memurları değil, Anayasa Mahkemesi'yle idare mahkemelerini de içeren çeşitli yargı görevlerinden KİT yönetimlerine kadar çok geniş bir alandaki insanları kapsıyor.
Birinci tip, klasik kamu görevlisi tipidir.
Devlet hizmetinin ahlaki değerlerini ve onurunu her şeyin üstünde tutan, davranışlarını ve kararlarını kamu çıkarı ölçütlerine göre ayarlayan tip.
Zaten, büyük çoğunluğu ‘‘memur ailesi’’ denen bir kökenden gelir. Kökler, bazen, Osmanlı döneminin kamu hizmetlerine kadar uzanmakta, yahut Kuvayı Milliye günlerini kapsamaktadır. Tipin gurur levhasında, devlet hizmetine insan yetiştiren belirli büyük okullardan gelmek veya Cumhuriyet'in irili ufaklı başarılarında payı bulunan insanlarla soyca yakınlık kurmak gibi özellikler de yer alır.
Para türünden kaygılar ikinci plana itilmiştir. Bunların yerini, dürüstlük, namus, onur, kamu çıkarını korumada titizlik gibi değerler alır.
Olsa olsa, bir yükselme hırsı, unvan düşkünlüğü, şan şöhret tutkusu söz konusudur. Yetişme tarzları, sözde demokrasiyle gelen ‘‘siyasetin üstünlüğü’’ gibi bir ilkeyi kabullenmelerini de zorlaştırdığı için, bu çeşit hırsların, düşkünlük ve tutkuların tatmininde bile manevra alanları sınırlıdır. Arada sırada bu ‘‘olsa olsa’’lara da boş verip doğru bildiklerini yapmak yüzünden gadre uğrayanlarına çok rastlanır.
İkinci tipi tanımlamak zor değil. Birinci tipte sayılan niteliklerin tersini sıraladığınız zaman ortaya çıkan tablo, bu tipin portresidir.
Örneklerine gitgide daha çok rastlanan, yüksek yargı makamlarında bile görüldükçe iç karartan, yolsuzluklara veya emir kulluklarına, kimimize kızgınlık, kimimize umutsuzluk verip ‘‘Bu devlet bitmiş!’’ dedirten portre.
Uzun boylu anlatmaya gerek var mı?
İlginç olan, üçüncü tiptir.
Bu tiptekilerin birincilerden daha az dürüst, daha az namuslu, daha az onurlu, kamu çıkarını korumada daha az titiz oldukları söylenemez.
Onlar, bombardıman kurbanlarıdır.
Köşe dönmecilik felsefesinin bombardımanı: ‘‘Benim memurum işini bilir’’ sözüyle kamu hizmetine kadar sokulan ve o alanda ayakta kalmış değerleri ‘‘enayilik’’ mertebesine indiren.
Sahte demokrasi bombardımanı: ‘‘Atanmışlar seçilmişlere tabidir’’ diye aslında çok tartışmalı bir kuralı kılkuyrukluğun, kapıkulluğunun ve kişiliksizliğin gerekçesi yapan.
Yanlış küreselleşme bombardımanı: Sözde bilgi-görgü artırıcı dış gezilerle desteklenen, bağımsızlık, ulusal çıkar, ülkeye ve halkın geleceğine sahip çıkmayı çağdışılık, dinozorluk sayan.
Ekonomiyi baltalama suçlamalarının bombardımanı: Devletin yüksek yerlerinden ve çıkar çevrelerinden yağan, kamu görevinin değerlerine bağlılığı sanki büyük, çağdaş, sınaileşmiş Türkiye ülküsüyle çatışırmış gibi gösteren.
Bu bombardımana karşı koymak zordur; sağlam ve derin donanım ister.
Paylaş