Paylaş
Şu satırlar, geçen yılın mayıs başı Avustralya'nın Melbourne kentinden bu sütuna yansıyan bir izlenim: ‘‘Işık Koleji. Nur kavramını çağrıştıran adından belli ki, bu da Fethullah okullarından biri. Genellikle söylenenin aksine, kılıklar öyle pek ‘çağdaş' sayılabilecek gibi değil: Yerlere kadar sarkan uzun ekose etekleri ve başlarına sarılmış beyaz tülbentleriyle, daha henüz orta öğretim yaşındayken ‘tesettürlü' kılınan küçücük kız öğrenciler.’’
Şu sözler de, geçen temmuz ayında bir partinin kapalı grup toplantısında istifa nedenleri sıralanırken söylenmiş: ‘‘Üçüncü neden, ‘inançlara saygılı laiklik' ilkesinin, zaman zaman, Genel Başkan'ın tutumu dolayısıyla belirli bir tarikata yakınlık ifade eden ve cumhuriyetin ilkelerini benimseyenlere ters gelen yorumlara yol açmasıdır.’’
Kısacası, Fethullahçılığın dalbudak salışına ve partilerle sıkıfıkı oluşuna ilişkin uyarışlar yeni değildir. Ama, vurdumduymazlıklar da uyarışlar kadar eski. Hareketin cumhuriyetçilik ve ulusalcılık konularındaki takiyyesi, başkalarının siyasal hesaplara dayalı takiyyelerini kolaylaştırmıştır.
Acıklı olan, Türk solunda Milli Mücadele geleneğinden gelen partilerin, başka birçok konuda olduğu gibi, laiklik konusunda da çok belirgin tek bir tutum sergileyememiş olmasıdır. Oysa, bu konu göz boyama ve yön şaşırtma oyunlarına gelmeyecek kadar ciddidir ve Türk demokrasisinin geleceği bakımından kesin açıklık ister.
Pazartesi günkü Cumhuriyet'te Işık Kansu şöyle yazıyordu: ‘‘Tarikatların devlet yönetimini ele geçirme planları saptanıyor. Ecevit başkanlığındaki iktidar ‘iyi tarikatlar'ın suyuna gitmeyi yeğliyor. CHP tavır takınmıyor. Neden? CHP'de yönetim yok.’’
Şimdi, sormak gerekir: CHP'de gerçekten de mi yok yönetim? Seçilmiş, hem de partiyi bugünkü durumundan kurtarmak üzere seçilmiş bir genel başkan yok mu? Onun Fethullahçılık konusunda kesin bir tutum sergilemekten çekinmesi, Parti Meclisi'nin ya da Merkez Yönetim Kurulu'nun seçilmemiş olmasıyla açıklanabilir mi? Tam tersine, partinin geçmişinden gelen çizgiyi, tek başına da olsa, olanca keskinliği, açıklığı ve berraklığıyla ortaya koymasına kim itiraz edebilir? Hatta, bunu şimdiden yapması, yeniden dirilişin doğrultusu ve takımı konusunda çok daha güven verici olmaz mı?
Zaten, sosyal güvenlik, sağlık ticareti, özelleştirme, uluslararası tahkim, vergilendirme gibi başka konularda da partinin başını yiyen, bu ideolojik çekingenlikler, belirsizlikler, zikzaklar değil midir? Örgüt yapısındaki kargaşaya yol açan, insanları şaşkına çeviren hep bu káğıt oyunları olmadı mı? Şimdi, partiyi toparlama iddiasıyla, bütün eski kartları ters çevirip karıştırarak ve yan vitrine süs isimler dizerek bir yere varılır mı?
Bütün sol için olmasa da, Milli Mücadele'den gelen sol için şimdi gerekli olan, cumhuriyetin başlangıçtaki devrimci düşünce berraklığını yeni sorunlara uygulamak ve toplumun önüne açık seçik bir seçenek koymak değil midir?
Paylaş