Üç bakan tipi

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Ekonomiyle ilgili bakanlar arasında birinci tipin epeyce örneği var: Sanayiden enerjiye, tarımdan ormancılığa ve denizcilikten sigara tekelciliğine kadar ülke ekonomisinin en önemli kesimlerinden sorumlu birçok bakan.

Başında bulundukları kesimlerde sorun boldur. Ama gelişme potansiyeli de.

Bakanlara gelince, ya söz konusu kesimi iyi bildiklerine, ya da işbitirir cinsten olduklarına inanıldığı için o göreve atanmışlardır.

Yahut, bazen, iki niteliğe birden sahip oldukları için.

Böyle olunca, beklersiniz ki, müthiş şeyler olacak: Başında bulundukları kesimin kamu kuruluşlarındaki sorunlar çözülüp aksamalar giderilecek, gelirlerde büyük artış görülecek ve aynı kesimin özel yanında da iç ve dış kaynaklı yatırımlar artacak.

Çünkü, Türkiye'nin hâlâ muhtaç olduğu karma ekonomi modeliyle başarılabilecek işlerin haddi hesabı yoktur. Yeter ki, 1960'lı yıllar boyunca görüldüğü gibi, ekonominin iki yanındaki dinamizm planlı biçimde kullanılsın, ülke gereksinmelerine göre yönlendirilsin.

Hayır, böyle olmaz. Hazretler, başına geçtikleri kesimin kamu kuruluşlarını düzeltip daha verimli duruma getirmek ve bu arada içten dıştan özel yatırımcıları yönlendirip teşvik etmek yerine, yolların en kolayını seçerler: Kamuyu özele satıvermek. Yerlisine, yabancısına.

Bu, ne o bakanların niteliklerine ve onlardan beklenenlere yakışır, ne de ülke ekonomisinin gereklerine uygun düşer. Toplam üretim ve istihdam artmamış, sadece mülkiyet el değiştirmiştir.

El değiştirişin harikalar yaratması ise, Aktaş, Et-Balık, Süt Endüstrisi gibi örneklerle görüldüğü gibi, genellikle gerçekleşmeyen bir hayaldir. Bir defada ‘‘kazandırılmış’’ görünen birkaç trilyonluk hazine geliri de, bakanların ‘‘aferin’’ hanesine yazılır. Yapılmamış düzeltme ve kullanılmamış potansiyel yüzünden uğranan uzun vadeli kamu kaybını kimse sormaz.

İkinci tipin belirgin örneği, şimdiki Maliye Bakanı'dır: Görevinin klasik tanımına bakar; bu tanım ‘‘devlete gelir sağlamak’’ olduğuna göre, yine klasik ölçülerle hazineye para bulmanın en sağlam yolunu, yani ekonominin dinamizmine zarar vermeyecek bir vergilendirmeyi seçer ve bunu sosyal adalete en uygun biçimde gerçekleştirme çarelerini arar.

Bu, gösterişsiz, hatta bazı kesimlerden tepki gören, nankör bir tarzdır. O kesimlerin etkisindeki çevrelerde övülüp göklere çıkarılmaz.

Başarı ise, büyük olasılıkla, bakan bakanlık koltuğunda otururken değil, çok sonraları görülüp takdir edilecektir.

Üçüncü tipin tek örneği, Ulaştırma Bakanıdır: ‘‘Demiryolu zaten komünist işi; üstelik zarar da ediyor, uğraşmaya değmez’’ demeden yeni hat yatırımı yapmakla kalmaz, kendi sorumluluk alanına girmesi gereken Türk Hava Yolları gibi kuruluşları Özelleştirme İdaresi'nin pençesinden kurtarma ve daha da geliştirebilme yollarını arar.

Gününü gün etmek yerine başına dert açıcı yeni işlerle uğraşmaya kalkışan bu bakan tipi, elbette, kamu malı satarak bütçe açığı kapamaya katkıda bulunanlar kadar ‘‘aferin’’ almayacaktır.













Yazarın Tüm Yazıları