Paylaş
Skandal, bir-iki günlük tartışmayla geçiştirilecek cinsten değil. Ciddi toplumlarda, bir Köln fiyaskosunu halkına yaşatanların istifası istenir.
Böyle olduğu içindir ki, olayı derinliğine incelenmek ulusal ödevdir.
Zihinlere takılan soruları sorup verilebilecek yanıtları araştırarak.
Son aylara kadar AB-Türkiye ilişkilerinde en uzlaşmaz tutumları takınan Almanya şimdi böyle bir girişime niçin gerek duymuş olabilir?
Türkiye'de ulusalcı dalganın yükselişi, yalnız Öcalan olayından değil, aynı zamanda Avrupa'nın Lüksemburg'da ortaya koyduğu dışlayıcı davranıştan da kaynaklanmıştı. Bunun baş sorumlusu olan Almanya, gidiş değişmezse Türkiye'nin Avrupa'dan iyice uzaklaşacağını görmüştür. Ayrıca, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Türk kökenli Alman seçmenlerine hoş görünme hesabı da var.
Ankara, ‘‘siyasal diyaloğu keserek Avrupa'yı yola getirme’’ politikasına on sekiz aydan fazla tutunamadığını gösteren böyle bir mektubu niçin yolladı?
Bonn hükümeti, Köln toplantısı öncesinde Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Wolfgang Ischinger'i Ankara'ya yollayıp bakanla görüştürmüş, ‘‘Siyasal konularda açılım yaparsanız, biz de adaylığınız için çalışırız’’ mesajını vermişti. Lüksemburg sonrası Türk politikası, bu şüpheli isteğin reddini gerektirirdi. Ne var ki, diplomatlarla politikacıların bir bölümüne bulaşan ‘‘AB'ye adaylığın ödülünü ben almalıyım’’ hastalığı, görevlileri ve bakanı böyle bir fırsattan yararlanma hatasına itip o mektubu yazdırmıştır. Öcalan konusunda özür beklemek yerine Atina'ya ‘‘işbirliği mesajı’’ gönderip Bonn mektubuna bir de bu ‘‘marifet’’i eklemek, hatanın üstüne tüy dikmiştir.
O halde, Köln rezaletinin bilançosu nedir?
Almanya, kendisine zamansız el uzatan Türkiye'yi kolundan kapıp siyasal diyaloğa çekmiş, ama fiyaskonun suçunu, Başbakan Ecevit'in de belirttiği gibi, pek içtenlikli olmayan bir tutumla Yunanistan'ın üstüne yıkmayı başarmıştır.
Türkiye ise AB'ye ilişkin kararlı tutumunu sonuç alıncaya kadar devam ettiremeyeceğini belli etti, zayıflık gösterdi. Hem de, tam Öcalan davasının sonuçlanacağı ve Kıbrıs'ta istenenlerin önümüze konacağı bir döneme girerken.
Olan olmuştur.
Hiç olmazsa bundan sonrası için, koalisyon ortakları, bir araya gelerek, hatta öbür partilerin de görüşlerini alarak, en azından bu yasama dönemi boyunca ortaklaşa izlenecek yeni bir ‘‘ulusal Avrupa politikası’’ oluşturmalı ve onu Brüksel'e duyurmalıdır.
Duyurmalıdır ki, yaşanan zillet bir daha yaşanmasın.
Duyurmalıdır ki, her altı ayda bir ‘‘aday saydılar, içlerine alacaklar’’ diye boş umutlar uyandırılmadan, asıl yapılması gereken iş, yani ‘‘tam üyeliğe giden yoldur’’ diye olanca kusuruyla kabul edilen Gümrük Birliği'ne bundan böyle değişik bir açıdan bakma işi başarılabilsin.
Kimse, koskoca bir ülkenin bugünkü onurunu ve gelecekteki çıkarlarını kendi kişisel ikbaline kurban etme hakkına sahip değildir.
Paylaş