Türk'ün aklı

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Bekir Coşkun, herhalde kendi ulusuna hakaret etmekten çekinmiş olacak, ‘‘Türk'ün aklı sonradan gelir’’ dememiş. Yoksa, ‘‘aklın sonradan geleni’’ dendiğinde, akla ilk gelen söz budur.

Aslına bakarsanız, bunda pek hakaret de yok. ‘‘Türkler akılsızdır’’ denmiyor ki. Demek istenen şu: Türkler akıllıdırlar; ama, akıllarını gereken zamanda kullanmazlar, kullanmak akıllarına geldiğinde de iş işten geçmiştir.

Bereket, şimdi, ‘‘genelle yereli birbirine karıştıran erken seçim’’ konusunda iş işten henüz geçmiş değildir ve dönüş yolları açıktır.

Düşünme ve tartışma başladığına göre, düşüne düşüne ve tartışıla tartışıla yolun doğrusu elbet bulunur.

Ama, önce şu sorunu çözelim: Türk'ün aklı niçin sonradan gelir?

Bir bakıma, yalnız Türkler değil, herkes akıllıdır. Akıl, doğanın insana verdiği ve olabildiğince eşit dağıtmaya çalıştığı bir nimet. Bütün sorun onu zamanında, yerinde ve iyi kullanabilmek. Bu da, bütün toplumlar için, bir eğitim, ortam ve yetişme sorunudur.

O halde, niçin TÜrkler'in aklı sonradan geliyor ve Aziz Nesin gibi birtakım insanlar çıkıp ‘‘Türkler'in yüzde 60'ı aptaldır’’ türünden sözler edebiliyor?

Sorun, birçok konuda olduğu gibi, burada da bir örgütlenme sorunu: Türkler akıllarını ortaklaşa örgütleyebilmekte beceriksiz. Bazı durumlarda, teker teker kendileri için akıllıca bir karar almış gözükseler de, toplam sonuç herkes için pek aptalca olabiliyor.

Örneğin, parlamentodaki ‘‘liderler şirketi’’nce alınan erken seçim kararı için, her lider ‘‘Ne kadar akıllıca bir iş yaptım’’ demiştir herhalde: Kimi yerel seçimlerdeki üstünlüğünden genel seçimlerde yararlanacak veya tersini yapacak; kimi ortak olarak zayıf kaldığı bir hükümette daha fazla yıpranmadan seçime gidebilmiş olacak; kimi de sarsıntı geçiren partisinde böyle bir karar sayesinde kişisel huzur sağlayacak, falan filan.

Ama, partiler ortak akıllarını toparlamaya ve toplumun ortak aklı, yaz sıcağında bile, harekete geçmeye başlayınca, yavaş yavaş görüldü ki ‘‘hukuken hatalı, iktisaden sakıncalı, siyaseten tartışmalı’’ bir iş yapılmıştır.

Hukuken, yerel yönetimlerden birinin yetki alanında yaşayan vatandaş seçime ilişkin olarak idare makamlarca yapılan bir işlemi iptal ettirmek için idare mahkemesine başvurarak, o yönetimin ömrünü Anayasa'ya karşın üç hafta uzatan erken seçim yasasının Anayasa'ya aykırılığını ileri süremez mi? Yahut, yurtdışında bulunan bir vatandaş, ‘‘Anayasa'ya karşın, benim seçmenlik hakkımı düzenlemeden nasıl böyle bir karar alabilirsiniz?’’ diyerek aynı şeyi yapamaz mı? Bu durumlarda konu Anayasa Mahkemesi'ne kadar gidip iptal edilmez mi?

İktisaden, kim ne derse desin, dokuz ay öncesinden ilan edilen bir seçim kararı ülkeyi ister istemez ‘‘seçim ekonomisi’’ havasına sokmaz mı?

Siyaseten, şeriatçı gidişlerin beli kırılmadan ve Çiller konusunda yargılama yolları tüketilmeden gidilecek bir erken seçim, 1997 ilkbaharında atlatılan rejim bunalımını yeniden gündeme getirmez mi?

Partiler ve demokrasi ortak aklın örgütlenmesi için vardı. İkisini de tersine çevirip kılavuzluğu sözde liderlerin aklına verince vardığımız yerin kokusu pek hoş olmuyor.













Yazarın Tüm Yazıları