Paylaş
Böyle günlerde yazı yazmak kolaydır. Büyük afetler sonrası yaşanan kaosta bir yığın eleştiriyi gündeme getirebilirsiniz.
Ulaşım ve iletişim altyapısının zayıflığı...
Yapı malzemesinin bozukluğu...
Denetimin eksikliği...
İhale ve müteahhitlik düzeninin sakatlığı...
Can kurtarma ve enkaz kaldırma örgütlenişinin başıbozukluğu...
Sivil savunma hazırlığının afet zamanlarında işe yaramazlığı...
Sayın sayabildiğiniz kadar; sütunlar yetmez.
Böyle günlerde yazı yazmak zordur. Ülkedeki bir yığın derdin üstüne bir de büyük afet eklenmiştir. Hem de beklenmeyeni, en korkuncu.
Acılar derin, kayıplar büyüktür.
Yönetim elinden gelen yapmakta, zaten kıt olan olanaklarını zorlamaktadır.
Görevliler çabalamakta, insanlar yara sarmak için çırpınmaktaır.
Acıları paylaşmak, ölenlere rahmet, sağ kalanlara acil şifa dilemek varken hemen eleştiriye kalkışmak yakışık almaz; eliniz tuşlara gitmez.
Ama, yalnız bu son deprem gibi büyük afetler dolayısıyla değil, her vesileyle tekrarlanması gereken bir şey vardır: Türkiye zor bir ülke; üzerinde yaşamak ciddiyet ister.
Değeri kadar zorlukları da büyük bir ülke.
Her bakımdan.
Son olayı alalım. Anadolu, dünyadaki en tehlikeli deprem kuşaklarının geçtiği bir yer. Böylesine sallantılı bir toprakta yaşamak, mühendislik ve yapı kuralları konusunda en azından Japonların gösterdiği ciddiyeti göstermeyi gerektirmez mi? Bolu, Düzce, Hendek, Adapazarı ilk kez sallanmıyor ki.
Örnekleri çoğaltabilirsiniz.
Suları hiç beklenmedik zamanlarda kolayca azgınlaşan bir ülkenin insanları en az Hollandalılar kadar ciddi olmak zorunda değiller midir? Erzurum ve Sarıkamış yaylalarının sert kışı Sibirya'da yaşayan Rusların ciddiyetini, kıraç Anadolu bozkırlarının iklim koşulları Nebraska, Utah, Yeni Meksika Amerikalıları'nın altyapı dayanıklılığını gerektirmez mi? Karadeniz'in hırçınlığı, Kuzey Denizi'nin ve Biscay Körfezi'nin tahlisiye olanaklarından daha azıyla başa çıkılabilecek cinsten midir?
Yalnız iklim ve coğrafya mı? Türkiye'nin stratejik konumunu, tarih zenginliklerini düşünürseniz, bu konumu ve bu zenginliği korumanın zorluğu ve ağır sorumluluğu kendiliğinden ortaya çıkar.
Böyle olduğu içindir ki, o zorluklarla en iyi kendilerinin başa çıkabileceğine inanan güçlü devletler, gereken ciddiyeti göstermeyen Türkler'e böyle bir ülkeyi eskiden beri çok görmüşlerdir. Son iki yüzyıldır yaşanan saldırıların, paylaşma planlarının, Sevr'lerin temelinde hep ‘‘Biz olsak, bu toprağa daha iyi sahip çıkar, üzerinde daha iyi yaşardık’’ inancı yatmıştır.
Gereken ciddiyeti gösteremezsek, Türkiye altımızdan kayabilir.
Paylaş