Mümtaz Soysal: Türk gölü

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Küçük liman dışına demirlemiş, duruyor. Kocaman, neredeyse transatlantik kadar büyük. Onun gibileri bazen iki-üç gün arayla teker teker, bazen da birkaçı birden aynı gün geliyorlar. Bodrum rıhtımlarına boşalttıkları turistlerin ne çarşı esnafına bir hayrı oluyor, ne de lokantacılarla barcılara. Çünkü bunlar günübirlik uğrayan turistler. Tek katkıları, istatistik rakamlarının büyümesine.

Asıl kazananlar, onları taşıyanlardır.

Yani, başta Yunanlılar olmak üzere, yabancı vapur şirketleri. Türkler henüz ‘‘kurvaziyer turizmi’’ denen işten para kazanmayı öğrenemedi.

Vaktiyle iyi para kazanılan bir başka iş de artık unutulmuştur: Akdeniz'de yolcu taşımacılığı. Daha otuz-kırk yıl öncesine kadar Ege, Ankara, Adana, İstanbul Tarsus gibi Türk gemilerinin adı bu denizin büyük limanlarında çok insanın dilinden düşmezdi. Düzenli seferlerinin, servislerinin ve özellikle yemeklerinin ünüyle.

Şimdi hiçbiri yok. Denizyolları, kapalı Balkan yollarından geçemeyen gurbetçileri elindeki birkaç feribotla taşımaya çalışıyor. Oysa, o işte bile asıl parsayı toplayanlar, çürüğe çıkarılmış gemilerini yeniden sefere sokarak boşluk dolduran Yunanlılarla İtalyanlar. Türkiye'nin elinde çok sayıda yolcu gemisi olsaydı, böyle mi olurdu?

Türk armatörlerinin yolcu taşımacılığına ya da hiç olmazsa kruvaziyer turizmine heves etmeyişleri gerçekten düşündürücüdür. O alanın ciddi örgütlenme ve pazarlama istediği, varlıklı yolcuların zevklerine uygun gemi tiplerinin pahalı olduğu, rekabetin büyüklüğü falan, hepsi doğru.

Ama, bu iş becerilebilirse, Türk ekonomisine yapılacak katkının da büyük olacağı hepsinden daha doğru: Denizle ilgili insanlara açılacak yeni çalışma alanları, günü birlik gelip giden turistler yerine bizim limanlarda uzun süre kalan insanlar, onlar için düzenlenecek turlar.

‘‘Bu iş her şeyden önce yabancı turistin gönlünü kazanabilecek yetişmiş eleman ister’’ demeyin. Başarılamayacak şey değil bu.

Bakın, bütün yabancılar söylüyor: ‘‘Deniz üzerinde turistlerin hoş vakit geçirmeleri ve rahat etmeleri bakımından Bodrum ve Marmaris teknecilerinin üstüne yok’’ diyor herkes. Dikkat ederseniz, kruvaziyer turizmi ile bizim Akdeniz kıyılarında yapılan teknecilik arasında ilke bakımından pek fark yoktur: Yolda geçirilenden daha uzun vaktin uğranan yerlerde geçirilmesi, yiyip içmeye verilen önem, gezenlerle gezdirenler arasında insanca ilişkilerin oluşması. Kruvaziyer turizmini minyatür ölçekte beceren bir halk büyüğünü niçin beceremesin?

Tarih kitaplarımızın klişelerinden biri, Barbaros'lar döneminde Akdeniz'in bir ‘‘Türk gölü’’ haline gelmiş olduğudur. Kıyılarında insan gezdirilip para kazanılan bir deniz, üzerinde savaşılan bir denizden daha çok ‘‘göl’’ adına layık değil midir?



Yazarın Tüm Yazıları