Paylaş
Bir haftayı aşkın bir tatil boyunca dinlenip düşünme fırsatını elde etmiş bir Türkiye'nin bayram sonrasına daha ciddi ve sağlam bir bakış açısıyla girmesi gerekir. Hep birlikte bu kadar uzun bir süre düşünme fırsatı ele geçirmiş pek az toplum bulunur.
Gereken ciddi ve sağlam bakış açısı, bayram öncesinde zihinleri meşgul etmiş olan günlük sorunlardan kaynaklanacak bir bakış açısı olamaz. Bu geçici tasaların ötesinde, on beş-yirmi yıl sonrasının Türkiyesi'ne bakabilmeliyiz.
Türkiye'nin sorunu, en elverişli seçim tarihini en büyük isabetle belirleyebilme sorunu mudur?
Seçim sistemini, hatta devlet sistemini değiştirip başkanlık modeline geçip geçmemek mi?
Enflasyon ve pahalılık mı?
İşsizlik mi?
Güneydoğu sorunu mu?
Köktendincilik tehlikesi mi?
Eğitim ve sağlık gibi temel kamu hizmetlerinin aksaması mı?
Ülkedeki enerji politikasının gitgide yabancı ellere geçmesi mi?
Elbette bütün bunların hepsi önemli sorunlar ve her birinin çözümü başlı başına çok büyük çaba gerektiriyor.
Ama, hepsini toplasanız ve toptan çözümü için çabaların en büyüğünü de gösterseniz, yine bir şey eksik kalacak: yön duygusu.
Türkiye'nin şu son yıllarda eksikliğini çektiği en önemli unsur budur. Ülke, nereye gittiğini ve daha önemlisi nereye gitmek istediğini kestiremiyor. Cumhuriyetin başlangıç yıllarında belirlenen amaçlar ve gerçekleştirilmesi gerektiğine inanılan değerler, hepsi, hepsi artık tartışma ve çekişme konusudur.
İşin kötüsü, bunu çoğulculuk sananlar, topluma yön gösterici ‘‘misyon’’ duygusunun eksikliğini ilerlemenin ve gelişmenin belirtisi olarak görenler var.
Oysa, o duyguyu yeniden yakalayabilmek için belki de en elverişli konjonktürde bulunuyoruz. Avrupa Birliği ile siyasal diyaloğun kesilmiş olması, onların dırdırından ve sinirlendirici burun sokuşlarından uzak, başımızı ellerimiz arasına alıp ne yapmak istediğimizi düşünmemizi kolaylaştırıyor.
Bu fırsat iyi değerlendirilmelidir. Toplumun derlenip toparlanması, amaçlarını yeniden düşünüp olanaklarını tartması ve belli bir disiplin içine girerek kendine çeki düzen vermesi ancak böyle bir dönemde başarılabilir.
Başkalarının dürtmesi olmadan, kendi irademizle.
Paylaş