Mümtaz Soysal: Tırınırınım tırınırınım

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

İnsan hakları konusunda olduğu gibi ‘‘yapısal reform’’ denen konularda da hep söylenen şudur: ‘‘Bütün bunları, başkaları istediği için değil, biz istediğimiz için, kendi irademizle yapıyoruz.’’

Genellikle doğrudur da.

Peki, doğruysa, niçin hep o izlenimi, yani yapılanları başkaları istediği için yapıyormuşuz izlenimini vermekteyiz?

Ya da, yapılmak istenenleri, göründüğü kadarıyla, iş işten geçtikten, yumurta kapıya dayanınca yapıyoruz?

Daha doğrusu, yabancılar kapıya dayandıktan sonra?

* * *

Geçen haftalardaki IMF görüşmeleri sonunda da öyle olmadı mı?

Aylardır, hatta yıllardır ‘‘yapacağız’’ denenler, şimdi artık birer ‘‘IMF koşulu’’ olmuştur. Türk tarafı niyet mektubu yazacak, Washington'daki IMF yetkilileri beğenirse ‘‘stand by’’ denen bir ‘‘izleme’’ anlaşması yapılacak, koşullar yerine getirildikçe yeşil ışıklar yakılıp musluklar açılacak.

Tersi de olabilir.

Vapurlara merakı olanlar bilir: Köprü üstünde ‘‘telgraf’’ denen bir haberleşme aracı vardır; arada sırada ‘‘tırınırınım tırınırınım’’ ettikçe, sesi yolcularca da duyulan. Kaptan, istediklerini makine dairesindekilere onunla iletir; çarkçılar da telgrafın karşı ibresini aşağıdan oynatarak isteneni yerine getirdiklerini bildirirler. ‘‘Telgraf’’ın üzerinde ‘‘tam yol ileri’’, ‘‘ağır yol geri’’ gibi anlamlara gelen İngilizce komutlardan başka bir de ‘‘stand by’’ vardır: Bu komut üzerine aşağıdaki makine çalışmaya başlar, ama boştadır; ileri mi, geri mi ve hangi hızla gidileceğine köprü üstü karar verir.

* * *

Şimdi birtakım telgraf sesleri duyan yolcular söz konusu komutların ne olup olmadığını, örneğin ‘‘konsolidasyon’’un ‘‘fiskal’’ mi, ‘‘finansal’’ mı olduğunu tartışadursunlar, konu o değil.

Konu, ekonomiye ilişkin olarak devletin içinde ve dışında herkesi şaşırtan bu çifte kumanda mekanizması izleniminin yaratılmış olmasıdır.

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışıyor mu?

O Türkiye ki, kürsülerinde her Allah'ın günü bağımsızlık nutukları atılır, onurlu halkının dinamizminden, güçlü ekonomisinin sağlamlığından söz edilir.

Ama, bu devletin ekonomiden sorumlu bakanlarından biri, IMF denen Uluslararası Para Fonu'nun başkanı, başkan yardımcısı ya da genel müdürlerinden bile olmayan, üçüncü yahut ikinci sınıf memurlarıyla yan yana oturup basın toplantısı yaparsa, vatandaşlar başka türlü bir izlenim edinebilirler mi? ‘‘Memurlar gelip memurlarla görüştü’’ diyerek konuyu bağlamak ve açıklamayı daha düşük düzeyli bir toplantıyla yapmak olmaz mıydı?

Türkiye'ye adım atan her yabancının Afrika'da ava çıkmış ‘‘sahip’’ ya da Gogol taşrasına gelmiş ‘‘müfettiş’’ havaları takınması için, basınımız ve devlet adamlarımız dahil, hep birlikte çırpınmaya mecbur muyuz?



Yazarın Tüm Yazıları