Paylaş
Boston yakınlarındaki ünlü Harvard Üniversitesi'nin bir salonunda ‘‘Türk dış politikasının geleceği’’ konuşuluyor. Oralı bilim adamlarından başka, Ankara, ODTÜ, Bilkent ve Bilgi Üniversiteleri'nden gelenler, bir iki yazar, TÜSİAD'la Alarko Holding'in başkanları, birkaç iktisatçı ve petrolcü, lisansüstü programların Türk ve Yunan öğrencileri...
Şaşırarak, ‘‘Böyle bir konuyu tartışmak için o kadar uzaklara gitmeye gerek var mıydı?’’ diye sorarsanız, yanıt daha da şaşırtıcıdır: Toplantının düzenleyicileri ne Amerikalılar, ne de Türkler.
Düzenleyen, Yunanlılar!
Daha doğrusu, Harvard Üniversitesi'nin John F. Kennedy Devlet Bilimleri Okulu'ndaki ‘‘Güneydoğu ve Doğu-Orta Avrupa Kokkalis Programı.’’
Yunanistan'dan gelip toplantının yemeklerinden birine katılan Socrates Kokkalis, Intracom adlı büyük elektronik şirketinin sahibi bir işadamı. Program, onun bağışıyla kurulmuş ve Yunanlı gençler yanında Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Makedonya ve Macaristan gibi devletlerin yönetimlerinde görev alacakları Harvard'da yetiştirmeyi amaçlıyor.
Toplantı, elbette yalnız o kuruluş himayesinde değil. Görünürde üniversitenin Ortadoğu Etütleri Merkezi'nden de katkı var; ama belli ki finansmanın çoğu Yunanlılar'dan.
Bizim işadamlarımız uyuyadursun, boş bırakırsanız düdüğü çalma hakkı da onlarda kalacak tabii.
Bu gibi durumlarda, konuşmalar boyunca işlenmeye çalışılan ana tema, ‘‘Geçmişi unutalım, geleceğe bakalım’’ olur.
Geçmişi, hele yakın geçmişi unutmak. Yani, ‘‘Şark Meselesi’’ni, Sevr'i, Kurtuluş Savaşı'na veya Kıbrıs Harekâtı'na yol açan olayları yaşanmamış saymak.
Ne var ki, konuları böyle bir yaklaşımla tartıştığınız zaman, bugünü ve geleceği anlatmak için herkes yine de bir tarihten, ama sadece kendi işine gelen bir tarihten başlayabiliyor.
Haftalık To Vima Gazetesi'nin başyazarı Yannis Kartalis gibi.
Ona göre, ‘‘Kıbrıs sorunu’’nun başlangıcı, 1974'teki ‘‘Türk işgali’’dir ve bu ‘‘işgal’’ kalkmadıkça ne adadaki durum düzelir, ne de Ege'ye barış gelir.
Sanki, çok yararlandığı Eisonhower bursunu böyle hikâyelerle Amerikalıları aldatsın diye vermişler!
Dikkat ederseniz, tarihin üzerine sünger çekip ‘‘ileriye bakmak’’, yalnız bu çeşit dış karşılaşmalarda değil, Türkiye'nin iç mücadelelerinde de son yılların modası haline gelen bir temadır. Gazete sütunlarında, vakıf üniversitelerinin kürsülerinde, Tarzanca eğitim yapılan yerlerde, Özalcılık'tan gelenlerin konuşmalarında işlendiğini sık duyarsınız aynı temanın.
Oysa, Osmanlı'yı dış borçlara batıranları, 19. ve 20. yüzyılın emperyalizmine alet olanları, Sevr'e yol açanları bilmeden bugünün Türkiyesi'ni bekleyen tehlikeleri anlamak zordur.
Böyle olduğu içindir ki, haince ya da farkına varmadan o eski rollerin ‘‘modern’’ kılıklarına girenler, öğretimde tarihin derslerine ağırlık verenler, Harbiye ve Mülkiye gibi okulları pek sevmezler.
Oraları bitirenler olmasaydı, kendilerinin çoktan bitmiş olacağını unutarak.
Paylaş