Paylaş
Galiba son günlerde ortaya çıkan gerginlik, bir aldatmacanın, alışılmıştan çok farklı anlamdaki bir ‘‘takiye’’nin fark edilmiş olmasından kaynaklanıyor.
Hem de hiç beklenmeyen bir kesimce fark edilmesinden.
Refah Partisi'nin büyümesiyle birlikte Türk siyasal sözlüğünün demirbaşlarından biri durumuna gelen ‘‘takiye’’ kavramı, aslında öyle rasgele her aldatmaca ya da ikiyüzlülük için uluorta kullanılabilecek bir kavram değil.
Kitaplar, takiyeden söz edebilmek için, ‘‘kefereden gelebilecek çok ciddi bir tehlike’’nin bulunması gerektiğini söyler. Ölüm tehdidi, dayanılmaz işkence gibi. Ancak böyle durumlardadır ki, inancın saklanmasına ya da inanç konusunda yanıltıcı açıklama yapılmasına izin var. Öyle basit dayak korkusu, hafif hapis gibi durumlarda takiye olmuyor. Hele geçindirecek ailesi, çoluk çocuğu olmayan bir kişinin kolayca katlanılabilir bir durum dolayısıyla takiyeye başvurması affedilecek bir durum değil.
Üstelik, tehlikenin ‘‘kefere’’den, yani kâfirlerden gelmesi gerek. Haydi, sofu birine göre kendisi gibi olmayan herkes kâfir sayılabileceği için bunu ciddi bir engel saymayın; ama sıradan çıkar sağlamak ya da bir siyasal mücadeleyi başarıya ulaştırmak için dinsel inancın saklanması kabul edilecek bir durum sayılmıyor.
Ne var ki, takiye, son yılların Türkiye'sindeki görüntüsüyle, en basit siyasal oyunlar için bile başvurulan bir yöntem biçimine bürünmüştür.
Bu açıdan bakınca, takiye yakın geçmişteki Refah Partisi'nin başvurduğu söylenen yöntemdir de, başkaları hiç mi bu yolu kullanmamıştır? Örneğin, tarikatçılık başka partilerde hiç mi yok? Nurcular, Nakşibendiler ‘‘merkez sağ’’da, hatta ‘‘merkez’’de gözüken partilerin içinde ve yönetiminde etkin değiller mi? Onların etkisiyle devletteki en yüksek yönetim ve adalet mekanizmalarının kritik noktalarına gelmemiş midirler? Demokrasi ve çok partili siyasal mücadele perdesi gerisinde gerçekleştirilen böylesine örtülü bir gidiş, ‘‘dinci’’ denen partilerin neredeyse ‘‘takiye’’ tanımına bile girmeyecek kadar açık girişimlerinden daha tehlikeli değil midir?
Hele ‘‘merkez sağ’’ ya da ‘‘merkez’’ denen partilerin bu nitelikleri, içlerindeki dinci unsurlar yanında vitrinlerine konan sözde ‘‘modernist’’ adlar sayesinde oluşturulmuş bir denge sayesinde sağlanmakta ise.
Bu saptama yapıldıktan sonra, bazı ‘‘reform’’ların niçin istenen hızla gerçekleşmediğini, bazı önlemlerin niçin tam alınamadığını anlamak kolaydır.
Son gerginlik, ‘‘işinde gücünde’’ olduğu bilinen bir kurumun, yani ordunun, kendisinden beklenmeyen bir bilgilenme çalışmasıyla, bu değişik takiyeli sessiz tiyatroyu sezişinden ve o sezgiye karşı oluşan siyasal tepkiden kaynaklanır gibi.
Takiye izleri taşımayan ve zaten buna gereksinim duymayan sol ve merkez sol partiler bakımından tehlike, laikliğin unsurlarından biri olarak inançlara hoşgörüyle bakabilmeyi içtenlikle isterken, başkalarınca benimsenen örtülü taktiklerin ve hesaplı baltalayışların tuzağına düşmektir.
Paylaş