Paylaş
Bu ülkede ne kadar çok olayın takipsiz kaldığını hiç düşündünüz mü?
Üstelik, halkın çıkarlarına, devletin saygınlığına, ülkenin ekonomisine, insanlarının yaşamına ve geleceğine büyük zararlar veren olaylardır bunlar.
Sorumluluklar, açıkça takip edilip soruşturulmadıkça unutulur gider.
En yakın örnek, depremler. Yaşanan hazırlıksızlığın, keşmekeşin, ulaşımsızlık ve iletişimsizliğin sorumluları kimlerdir? Suçlanan birkaç müteahhit dışında, hangi siyasal ve yönetsel sorumlu, nasıl suçlanarak nerede mahkeme önüne çıkmıştır? Kaybolan, çalındığı, kaçırıldığı, saklandığı söylenen ve akıbetleri konusunda yabancı devlet ya da kuruluşlara bilgi verilemeyen çadırların hesabı kimlerin önünde, nasıl, nerede sorulmuştur?
Bir başka örnek, hálá kapalı duran Galata Köprüsü'dür. Yapım hatası bir yana, açılamayışının ekonomiye ulaşıma, denizciliğe ve gemi sanayiine verdiği zarar nedir? Bunun hesabı kimden, nerede, nasıl sorulmaktadır?
Ya açtırtamayanların sorumluluğu?
Bu takipsizliği gören ve yaşayan halk, herhalde üstüne bir bardak su içmekle yetinmiyordur. Oluşan olumsuz duyguların ve tepkilerin verdiği zarar hesap edilebilir mi?
Elbette, çok daha yüksek düzeydeki meclis soruşturmalarından bile pek bir şey çıkmadığını gören insanların alt kademelerdeki takiplerden çok şey umması da beklenemez.
Takipsizliklerin en büyükleri, geçen yasama döneminde parti liderleri konusunda yaşanmadı mı? İşin yalnızca takipsizlikle kalmayıp düpedüz siyasal şantajlara ve oradan kalkarak hükümet pazarlıklarıyla koalisyon hesaplarına vardığını düşünürseniz, hesap sormayış üzerine kurulu bir sistemden neler beklenebileceği de açıktır. Refah Partisi-Doğru Yol koalisyonu böyle bir uzlaşmanın ürünü olmadı mı? Dönem sonlarının azınlık hükümetlerinde ve hele DSP'nin iktidar sorumluluğu yüklenişinde, bağışlayıcı bir yüce yüreklilikten çok, takipsizliği siyasal çıkara dönüştürmenin hüneri yatmıyor mu?
Marifetleri bile takipsizliğe dayalı bir demokrasinin halk yığınlarına ne gibi bir yararı olabilir ki?
Soruşturma kavramının ancak yolsuzluk söz konusu olduğu zaman akla geldiği bir toplumda, hele ülkenin dış çıkarları açısından işlenen vahim hataların hesabı hiç sorulmaz. Ortak Pazar ve AET ile başlayıp AB adaylığına varan Avrupa ilişkilerinde kimin hangi yanlıştan sorumlu olduğu incelenip uğranılan ulusal zararların hesabı hiç soruldu mu?
Takipsizlik, yalnız müfettişlerin, savcıların, soruşturma komisyonlarının takipsizliği değildir. Bir de, bütün bunlardan ‘‘daha elim ve vahim’’ olarak medyanın takipsizliği var. İncir çekirdeğini doldurmayan konuların yorulmaz ve tekrardan usanmaz takipçisi olan televizyon ve basın organlarının aynı ‘‘fikr-i takip’’ aşkını hiç olmazsa bir Galata Köprüsü konusunda gösterdiğini hiç duydunuz mu?
Paylaş