Paylaş
Konjonktürel koşulların parlamentoda çoğunluk durumuna getirdiği insanlar, şimdi elele verip bütün bir ulusun yazgısını kuşaklar boyu etkileyecek Anayasa değişiklikleri yapmanın telaşı içindeler. Meclis'te hemen hemen hiç temsil edilmeyen milyonlarca işçiye emeklilik bakımından, siyaset dışı bırakılmış yüzbinlerce memura maaş zammı bakımından yaptıkları yetmiyormuş gibi.
Aritmetik üstünlüğe dayanan bu ‘‘demokratik zorbalık‘‘ karşısında susmak olmaz. Çünkü, yapılanlara parlamento içinde karşı çıkış için ne DYP'nin yarım ağızlı muhalefeti yetiyor, ne de Fazilet Partisi'nin geç kalmış uyanışı. İnanç olarak, Çiller'in partisi, aslında, bütün bunlardan yana; ama, iktidar dışı kaldığı için böyle davranmak zorunda. Fazilet Partisi ise, Çiller'le ortaklık yılları boyunca ekonomide ulusal bağımsızlık ve kamusal ağırlık bakımından kendi kendilerine ihanet etmiş olanların kefaretini ödemekle meşgul.
Karşı çıkışın bütün ağırlığı, parlamento dışında kalan güçlere kalmıştır.
En başta, CHP'ye. Onunla birlikte, çeşitli adlar ve eğilimler altında sıralanan ‘‘baraj altı‘‘ndaki bütün sol partilere.
İşçiler ve memurlar, şu sırada emeklilik ve maaş konusunda gösterdikleri tepkiyi, geçen günkü mitingte yaptıkları gibi, aynı IMF paketi içinde yer alan Anayasa değişiklikleri konusunda da göstermek zorundadırlar. Daha da güçlü biçimde, her gün artan bir tempoyla.
Hukuk dünyası, yüksek mahkemeleriyle ve meslek kuruluşlarıyla, bu ‘‘Anayasa muhalefeti‘‘ne destek vermezse olmaz. Danıştay Başkanı'nın demeci, yalnız kendi kurumunun değil, bütün hukukçular camiasından gelmesi gereken tepkinin başlangıç kıvılcımıydı. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay başta olmak üzere, öbür yüksek mahkemelerin de ses vermesi gerekiyor. Çünkü, Türk yargısının bağımsızlığı ve hukuk devletinin geleceği söz konusu.
Barolar Birliği'nin 16 Temmuz ‘‘panel‘‘inde varılan ‘‘Anayasa değişikliğini gerek yok‘‘ sonucu bütün büyük kent barolarınca işlenecek bir tema oluşturmuştur. Atatürkçü Düşünce Dernekleri'yle birlikte oluşan bu koroya başka kuruluşlar da katılmazsa olur mu?
Ya üniversiteler? Nihayet, ulusal bağımsızlık söz konusu olunca asıl ses vermesi gereken Milli Güvenlik Kurulu?
Kimileri, ‘‘Demokrasilerde asıl söz, seçilmiş parlamentolarındır; öbürlerine susmak düşer‘‘ diyeceklerdir.
‘‘Çoğulcu toplum‘‘ kavramının asıl Türkiye gibi kamuoyunun kolay yanıltıldığı, medyanın iktidarlara ve büyük sermaye çevrelerine kolay teslim olduğu ülkelerde anlam kazandığını unutarak.
Nasıl aday gösterildikleri hep bilinen ‘‘seçilmişler‘‘ ulusun yazgısını kuşaklar boyu etkileyecek bir Anayasa değişikliği konusunda ağırlık koyacaklar da, emekleriyle, hak duygularıyla, bilgileriyle ve kanlarıyla ulusun özünü oluşturanlar hafif mi kalacaklar?
Gün, ulusun geleceğine kimin sahip çıktığını gösterme günüdür.
Paylaş