Süratli katiller

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Eskiler bilir ki, Bodrum yakınlarındaki Gölköy'ün adı, yarımadanın tek gölü olan ve artık bataklığa dönüşen bir su birikintisinden gelir. Ama, ilk gören, küçük koydaki denizin durgunluğuna bakıp köyün adını buna bağlar.

Çünkü, yaz rüzgârları nereden eserse essin, deniz hep bir göl suyu kadar sakindir; ancak ender esen poyrazla ya da sonbahar ortalarında başlayan keşişlemeyle biraz kırışır.

Ama, bu durgun koyun sakinliğini bozan bir tek zararlı yaratık cinsi vardır: sürat motorlarının dümenine geçmiş olanlar.

Ya görmemişlerin oğullarıyla kızları.

Ya da ‘‘sosis’’ ya da ‘‘hamburger’’ denen lastik nesnelere binmiş gençlere birer milyon karşılığında heyecan yaşatıp suya düşme oyunu oynatan motorcular.

Tek sakınca, öğle uykusuna yatanları uyutmayan motor sesi değildir.

Motorların yarattığı ve kıyıya bağlanmış ya da zayıf demirle koyda dinlenmeye gelmiş küçük tekneleri yerinden oynatan iri dalgalar da değil.

Asıl sakınca, daha doğrusu büyük tehlike, kıyıdan biraz uzaklaşarak yüzen insanların yaşadıkları ölüm tehlikesidir. Çünkü, sürat teknesi denen merete binmiş olan canavar, hızdan havaya kalkan burun dolayısıyla önünü her zaman çok iyi görmez. Böyle olduğu içindir ki, sürat teknesi yarışları, dünyanın uygar ülkelerinde, sıkı önlemlerle çevrilen göllerde yapılır.

Ya da çevresinde kimsenin bulunmadığı ıssız koylarda.

Tatil köylerinin, büyük yaz otellerinin, hatta Boğaziçi yalılarının önünde sürat motorlarının fink attığı tek ‘‘uygar’’ ülke herhalde Türkiye'dir.

Çünkü Türkiye'nin ‘‘uygarlığı’’, şimdilik, gösteriş ve fiyaka üzerine kurulmuştur. Çağdaş uygarlığa terfi ettiklerini sanan yeni zenginlerin gösteriş ve fiyaka ölçüsü ise, karada pahalı spor araba, denizde de anlamsız bir sürat motoru veya kromlu apartman gibi yükselen çirkin bir teknedir.

Fethiye'nin Kayaköyü'nde biri parçalanıp ölen, öbürü de sakatlanarak zor kurtulan üniversiteli iki kız, Türkiye kıyılarında sürat teknesi kurbanı olan ilk gençler değil. Her yıl, bir yığın insan bu çeşit cinayetler yüzünden İlknur gibi ölüyor, Ebru gibi yaralanıyor.

Yahut da, ölüm korkusuyla, yüzmenin, dinlenmenin tadını çıkaramıyor.

Sürat teknesi, denizi ve tekneleri gerçekten seven insanların pek özenecekleri bir şey değildir ama, diyelim ki delikanlılığın hız merakı yüzünden böyle bir şeye heveslendiniz.

Dünyanın dörtte üçü de deniz.

Hız merakınızı gidermek için, plaj açıklarından, yalı önlerinden, kıyıların dinlenme köylerinden başka yer mi yoktur?

Daha önemlisi, Türkiye'deki bu yeni sınıfın insanları ve gösteriş merakları bilindiğine göre, onların bu davranışlarını engelleyecek önlemler niçin işlemez, cezalar neden işe yaramaz?

Yaptırımsızlık, karada, denizde ve hatta havada önlem yokluğundan veya ceza eksikliğinden ileri gelmez.

Onların hepsi var.

Yaptırımsızlığın temel nedeni, kendilerini önlemlere ve cezalara aldırış etmeyecek kadar güçlü hissedenlerin varlığıdır.

Bu, ya cahilliğin ve bilinçsizliğin verdiği güçtür, ya da paranın ve nüfuzun aşıladığı bir aldırmazlık.

İkisi de sosyal düzenle ilgili.

Dolayısıyla, ‘‘sosyal düzen’’ denen düzensizlik düzelmedikçe, Türkiye'nin karalarında ve denizlerinde ‘‘kaza’’ denen cinayetler de sürüp gidecektir.

Yazarın Tüm Yazıları