Paylaş
Dünkü Hürriyet'te Uğur Ergan'la Metehan Demir'in verdikleri haber hayli düşündürücüdür.
Kosova-Arnavutluk sınırında ‘‘Amerikan askeriyle birlikte, insani amaçlı yardımların dağıtılmasından ve sınır güvenliğinin sağlanması’’ndan sorumlu olmak ne demek? Kara harekátına hazırlık için düşünülmüş ustaca bir bahane mi?
NATO'nun Amerika dışında daha 17 üyesi varken, niçin yalnız Türk askeri?
Kuzey Irak'ta ‘‘insani amaçlı yardım dağıtma’’ söz konusu olunca, ‘‘Bu iş Iraklılara bırakılamaz’’ dendikten sonra, ‘‘Türkler de olmaz’’ denmemiş miydi? O dağıtım, ‘‘gönüllü yardım kuruluşları’’ görüntüsü gerisinde Batılı Kürt sempatizanlarıyla İngiliz ajanlarına ve ‘‘dağıtım şirketi’’ diye getirilmiş istihbarat görevlilerine devredilebildi de, şimdi niçin devredilmiyor?
Dağıtım işinin ‘‘sınır güvenliğini sağlama’’yla birleştirilmesi hangi anlama geliyor? ‘‘NATO-Land’’ adı verilecek olan yer nasıl bir yer? Tampon bölge mi? Boşaltılmış Arnavut toprağı mı? Sınırın iki yanında karşılıklı anlaşmayla terk edilecek ve Kıbrıs'taki Yeşil Hat gibi insandan arındırılacak resmi bir ara bölge mi? Bölgeye ‘‘Sırp güçlerinin ateş açması durumunda ABD ve Türk askerleri de karşılık verebilecek’’ ne demek?
Bu konuda Washington'dan yahut Brüksel'den başvuru aldığı anlaşılan Dışişleri Bakanlığı'nın konuya açıklık getirmesi gerek.
Çünkü, bu çok ciddi bir iştir.
Özellikle, Sırbistan'a karşı hava harekátı devam ederken, böyle bir adımın Somali'de ya da Bosna-Hersek'te üstlenilmiş ‘‘Barış Gücü’’ görevlerinden, yahut Birleşmiş Milletler kararına dayalı olarak verilecek herhangi bir barışçı görevden farklı olacağını bilmek gerekir. Burada süren bir savaş var.
Geçen gün de bu sütunda belirtildiği gibi, Batı'nın ve hatta Türkiye dışındaki İslam dünyasının çoğu zaman yalnız bıraktığı Balkan Müslümanları için yüklenilecek insani görevlere, her türlü yardıma, Baykal'ın dediği gibi o toprakların ebediyen boşaltılmasına yol açmamak koşuluyla göçmen kabulüne, hepsine evet; ama bir Türk-Sırp kapışmasına varabilecek görevlere, kesinlikle hayır.
NATO görevi de olsa.
‘‘En güçlü durumda olup söz dinletebildiğimiz tek uluslararası kuruluş’’ olduğu sık sık söylenen NATO'da bile bir Türk-Sırp kapışmasının bizler ve Sırplar için ne anlama geleceğini anlatamazsak, nerede anlatacağız?
Balkanlar'a ilişkin tarih bilgileri kıt olan Batılılar, özellikle Amerikalılar ve hatta bazı Türkler bilmeyebilir; ama, bütün kitaplar 1389 ve 1448 Kosova yenilgilerinin Sırplar ve ikincisinde onları kurtarmaya gelmiş Macarlar için ne demek olduğunu, ne gibi hınçlar biriktirdiğini anlatan satırlarla doludur. On dokuzuncu yüzyılın Sırp isyanlarında, 93 Harbi'nde ve özellikle Balkan Harpleri'nde yaşananların iki yanlı anıları da hálá taze.
Bilmek gerekir ki, Miloseviç'in emrettiği iğrenç cinayetler ne olursa olsun, bu iki ulusun çocuklarını yeniden silahlı çatışmaya sokabilecek durumlar yaratmak kadar büyük cinayet olamaz. Batı, kendi kafasızlığı dolayısıyla yaratılmış çıkmazlardan kurtulmak için Anadolu köylüsünün zürriyetine güvenip sefer düzenleme alışkanlığından vazgeçmelidir.
Türkiye'yi yönetenler de, Kore'de olduğu gibi dolduruşa gelmekten.
Paylaş