Sıkıntı

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Türkiye'nin dış ilişkileri, hiçbir zaman şimdi olduğu kadar sıkıntılı bir dönemden geçmedi.

Tam üyeliğe adaylık konusunda Avrupa Birliği'nin karar saati yaklaşıyor. On bir devletlik aday listesine on ikinci devlet olarak Türkiye'nin eklenip eklenmeyeceği hâlâ belli değil. Sözü edilen ve aday ülkeleri içereceği söylenen konferans konusunda Avrupa'da ortak bir görüşe varılsa ve Türkiye bu konferansa çağrılsa da, çağrının öbür devletlerle eşit biçimde, aynı adaylık perspektifi verilerek yapılacağı kuşkulu. Böyle bir çağrı bile, Almanya'nın ayak sürüşü ve Yunanistan'ın itirazları karşısında, öbür üyelerce Türkiye lehine yapılabilecek olanın azamisi olarak gözüküyor.

Kıbrıs'ın tam üyelik görüşmelerini başlatma bakımından da Avrupa'nın tutumunda değişiklik yok. Başlama tarihi yakında ilan edilecek. ‘‘Çözüm olmadan üyelik olmaz’’ türünden sözlerin edilmesi, Türkiye'nin bu konuda daha önce belirttiği adımları atmaktan vazgeçmesi için yeterli değil. Görüntüyü kurtarmak için elbet bir şeyler yapılacak; ama söylenenlerden hepsinin yapılacağına ilişkin pek belirti görünmüyor. Tam tersine, hükümetin bir kesiminden sanki ‘‘Yapılacaklarda sınırlı davranırsak, belki Avrupa'yı daha az kızdırır ve hiç olmazsa o cephede bir şeyler elde ederiz’’ demeye gelen bir hava seziliyor.

Kısacası, Avrupa yönünde tablo pek parlak sayılamaz: Ne Türkiye'nin tam üyeliği konusunda somut bir kazanç var, ne de Kıbrıs konusundaki Türk tezini benimsetme bakımından dişe dokunur bir ilerleme.

Oysa, Avrupa'nın Kuzey Kıbrıs'taki Türk toplumunu Güney'le birlikte tam üyeliğe çekebilme hevesinden yararlanarak, bu aşamada KKTC'nin devlet statüsünü dolaylı biçimde kabul ettirecek bir şeyler yapılabilirdi.

En azından, Rum Yönetimi'nin bütün ada adına konuşma iddiasına Avrupa'dan sınırlama getirmek ve onların sadece ‘‘Güney'in hükümeti’’ olduğunu Brüksel'e resmen söyletmek denenebilirdi.

En kötüsü şu ki, tam bu sırada Rusya'yla ilişkiler büsbütün bozulmuştur.

S-300'ler konusunda Moskova'yı böylesine kızdırmayacak bir tutum belirlenemez miydi? Satıcıyı işin içine karıştırmadan, sadece alıcıya dönüp ‘‘Tamam alıp kurabilirsiniz; ama bilin ki, kullanmaya yeltendiğinizde yerle bir ederiz’’ demek yetmez miydi?

Bütün bunlar hiç kuşkusuz Bayan Çiller'in tutumundan kaynaklanan ve daha önceki hükümetten devralınan, düzeltilmesi güç durumlar.

Ama, düzeltme yönünde gereken özenin gösterildiği söylenebilir mi?

Sayın Başbakan, Almanlar'la konuşurken, ‘‘Gümrük Birliği ile tam üyelik arası bir statüye razı olunabileceğini’’ ima ederek pazarlık gücünü peşinen zayıflatmadı mı?

Hükümet, Ege ve Kıbrıs konularındaki resmi tutumu zayıflatacak biçimde, İstanbul ve Lefkoşa'nın işadamlarınca düzenlenen girişimlerin yanlışlığını belirtip uyarıda bulunamaz mıydı?

Çeçenistan konusunda daha önce yapılanlar yetmezmiş gibi, hapishane kaçkınlıklarına göz yumuluyor izleniminin verilmesi Rusya'yla ilişkiler bakımından şu sırada çok mu akıllıca olmuştur?

Nihayet, Avrupa'yı arkasına almış bir Yunanistan'ın bir de Balkan devletlerini yanına çekmek için giriştiği açıkça belli olan bir Girit senaryosuna, girişimin önemini ve çapını daha da büyütürcesine yüksek düzeyde cümbür cemaat katılmanın âlemi var mıydı?

Yazarın Tüm Yazıları