Paylaş
Tarık Aziz, ‘‘Keşke Öcalan'ı böylesine meşhur etmeden etkisiz duruma getirmenin yolunu bulsaydınız’’ diyordu, ‘‘Size teslimini istemek, belki Suriye'nin göze alamayacağı bir şey olurdu; ama, Şam'da sizce de izlenebilecek bir güvenlik çemberine alınıp etkisizleştirilmesi mümkündü.’’
Söylemesi kolay. Suriye, sınırdışı etmekten başka çare bulamayınca, ‘‘Yok, sizde kalsın, vazgeçtik’’ demek de olmazdı.
Sonuçta kaçtı. Evet, meşhur oldu. Ama, bu sayede, Türkiye'nin ‘‘Kürt sorunu, ekonomik, sosyal, siyasal, hukuksal yönlerine karşın her şeyden önce bir terör sorunudur’’ biçiminde özetlenebilecek olan tezi de meşhur oldu. Artık sorunun bu boyutunu bilmeyen kalmadı.
Daha doğrusu, herkes yaşayarak öğrendi.
Sorun, kendilerinden sığınma istenen ülkeler ile Türkiye arasında çok açık, çok berrak bir kavram tartışmasının konusu olduğu için.
Şimdiye kadar insan haklarından, siyasal çözümlerden söz edenler, kesin bir tercih karşısında kalmışlardır. Ya mahkeme kaçkını bir teröriste kucak açacaklardı, ya da hukuku, uluslararası sözleşmeleri hiçe saymak pahasına da olsa onu başlarından def etmenin çaresini bulacaklardı. Hukuksuzluğu ve sözleşmelere ihaneti göze alarak, ikinci yolu seçtiler.
Elbet birinci yol onlara saygınlık kazandırmayacaktı; ama, ikinci yolun da fazla şeref kazandırdığı söylenemez. Uluslararası hukukun gereklerini yerine getirselerdi, daha iyi bir sınav vermiş olurlardı. Şimdi notları kırıktır.
Bazıları, hatalarının bedelini daha da ağır ödemekteler. ‘‘Yapmayın etmeyin, kucak açmayın; sonra başınıza bela olur!’’ dendiğinde dinleselerdi, şimdiki eylemler, işgaller, kırıp dökmeler, yakıp yıkmalar olmazdı.
Başka bir şey daha var ki, onun verdiği ders hepsinden daha önemli: Tarihin ve coğrafyanın yan yana getirdiği toplumlar, bir arada insanca ve uygarca barış içinde yaşamanın yollarını bulmak zorundadırlar. Suriye'nin ve Yunanistan'ın aldığı dersten Ermenistan gibi ülkelerin de yararlanması gerekiyor. Uzak Asya'nın bozkırlarından yola çıkıp bu topraklara gelen ve bu ülkeyi bin yıldır vatan edinen bir kavmi geldiği yere geri yollama hayallerinin boşluğu ortadadır. Hayallerin bırakılması ve komşular arası pürüzlerin mutlaka giderilmesi gerekiyor.
Türkiye'nin de, ‘‘dünya devleti’’ olmak üzere ‘‘Harikalar Ülkesi’’ne doğru yola çıkmış Alis görüntüsü vermeden önce, bu basit doğru üzerinde biraz daha derinliğine düşünmesinde yarar var. Komşularıyla sürekli gerilim yaşayan bir ülkenin böylesine iddialı rollere soyunması kadar yanlış bir şey olamaz.
Bu açıdan bakınca, Irak'la ilişkilerin aynı doğrunun ışığında değerlendirilmesi doğaldır. Tarık Aziz'in ziyareti, Ankara'nın başkaları adına hiç olmayacak denklemler kurmaya kalkışmakla fazla sonuç alamayacağını bir kez daha gösterdi. İlaç ve gıda maddesi satımına yönelik ikili ticaretin geliştirilmesi gibi gerçekçi adımlarla daha çok ve çabuk sonuç almak mümkündür.
Son gelişmeler göstermiştir ki, başkaları ne yaparsa yapsın, kendi öz çıkarları ve ulusal davaları konusunda sıkı durmayı bilen toplumlar hep haklı sayılır ve mutlaka kazanırlar.
Paylaş