Mümtaz Soysal: Seçeneksizliğe teslim mi?

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı'ndan gelen çıkışın peşini bırakmamak gerek.

Niyetini deşerek, anlamını sezerek ve fırsatı değerlendirerek.

Önerdiği formül, elbette köklü sistem değişikliği ister. Devlet başkanının seçiliş tarzını ve görev süresini değiştirmekle iş bitmiyor. Sayın Demirel'in de belirttiği gibi, doğrudan seçim cumhurbaşkanını güçlendirecektir. Özellikle, yüzyıllar boyu padişah yönetimine alışmış ve tek kişi peşinden gitmeye yatkın bir toplumda bu güçlenişin taşıdığı diktatörlük eğilimleri gözardı edilemez.

Başka tehlikeler de.

Örneğin, ‘‘yarım’’ da olsa başkanlık sistemine doğru kaymanın dış ilişkilerde yaratacağı tek kişilik bağlantı tehlikesi: Yönetimin gücünü tek kişide topladınız mı, onun dıştan yönlendirilmesiyle bütün ülke de kolayca dış etki altına girebiliyor. Washington'un yıllardır hemen hemen bütün Güney Amerika'da başkanlık rejimlerini egemen kılmaya çabalamış olması boşuna mı?

Tehlikeler çok olunca, böyle bir değişiklik dolayısıyla sistemdeki dengeler ve karşı ağırlıklar bakımından yapılması gerekli kurum ve kural değişiklikleri de önem kazanıyor. Alışkanlıkların, geleneklerin değiştirilmesi bir yana, tam bir ‘‘anayasa mühendisliği’’ isteyen bir girişim bu. Ülkedeki bütün güçlerce enine boyuna tartışılması gerekir. Kısa bir zamana ve şimdiki parlamentonun tek yanlı yapısına sığdırılması zordur, yanlıştır.

Ama, asıl sorulacak soru şu olmalı: Türkiye, tek bir kişinin süresini üç yıl daha uzatmak ya da aynı kişinin istediği bir seçiliş yöntemini benimsemek gibi bir seçenek darlığına sıkışıp kalmak zorunda mıdır?

Daha doğrusu, aday olarak Meclis içinden adı geçenlerin hiçbiri göz doldurucu ve yeterli sayılmasa da, şimdiki cumhurhurbaşkanına kendi vazgeçilmezliği izlenimini veren nedir? Yahut şöyle soralım: Bu koca ülke, bütünüyle sağa yatmış bir parlamentodan ve otuz beş yıllık sağ politikalar zincirinin baş sorumlusu bir siyaset adamından mı ibarettir?

Sayın Demirel'in ve başkalarının devlet başkanını doğrudan doğruya halka seçtirme önerileri, özellikle deprem sonrasının Türkiye'sinde, ancak bu sorular sorulduğu zaman belirli bir geçerlik ve ilginçlik kazanıyor: Seçeneksizliğin yarattığı sağa teslimiyet, niçin cumhuriyetin kurucusu olan bir partiden gelecek cesurca bir karşı çıkışla, zihinlerde beklenmedik ışıkların yanmasına yol açacak bir meydan okumayla bozulmasın? CHP, yeniden derlenip toparlanmanın verdiği moral güçle ortaya çıkıp ‘‘Elli yıldır sinsice sürüp giden bir karşı-devrimin eski ve yeni temsilcilerine cumhuriyeti teslim etmeyiz; devlet başkanlığı yarışında biz de varız!’’ diyemez mi?

Değişiklik, sistem açısından taşıdığı bütün rizikolara karşın, belki ülkenin siyasal yazgısını değiştirecek böyle bir çıkış kapısı açıyor olabilir.

Bilinen adlara karşı duyulan bıkkınlıklar ve sağın içindeki zıtlıklarla çelişkiler düşünülünce, çağdaş ve gerçek cumhuriyetçiliğin iki turlu bir halk seçiminden zaferle çıkma şansı bugün her zamankinden daha yüksek sayılamaz mı?



Yazarın Tüm Yazıları