Mümtaz Soysal: Savaşım bitmedi

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Dün sabaha karşı genç bir adam öldü Ankara'da: Yaşar Bakan. Pek adı bilinen biri sayılmazdı; sınıf ve meslek arkadaşları dışında, tanıyanı azdı herhalde. Siyasal Blgiler Fakültesi'nde öğrencilik, devlet memurluğu, bir KİT'te yöneticilik, üretim kooperatifleri için danışmanlık, iktidar değişiklikleri yüzünden işsizlik; ama, bu zikzaklı çalışma çizgisi boyunca hep kamu çıkarı, kamu malı, kamu işletmeciliği için gösterişsiz, abartmasız, bilmeyenlere ‘‘silik’’ dedirtecek kadar sessiz sedasız bir uğraş.

Sonuçta da, sıkıntılar, hayal kırıklıkları ortasında duruveren bir yürek.

Böyle içleri isyan dolu, ama bugünlerin şaşırtıcı görüntüleri karşısında hayretten açılmış gözlerle bu dünyadan giden, kavgaları, savaşımları yarım kalan binlerce, yüz binlerce insandan biri.

Onlar gitti diye savaşımlar bitecek mi?

Ömürlerini, Yaşar Bakan gibi değil de, şanla şöhretle ve aferinlerle taçlandırmak isteyenlerin kazandıkları sözde zaferler, karşılarındakiler için bir yenilgi midir, yoksa bitmeyen, bitmeyecek bir savaşımda yeni bir başlangıç noktası mı? Örneğin, şu günlerde 448 kişilik ‘‘parlak’’ bir tahkim savaşı kazanarak Atlantik ötelerinden övgü alanlar mı geleceğe güven ve inançla bakmaktadırlar, yoksa kaybetmiş görünenler mi?

Böyle bir sorunun en iyi yanıtı, kabul oylarının üçte ikiden, yani 376'dan daha az çıkması olasılığı karşısında hangi yüreklerin korkudan titremiş olduğuna bakılarak verilebilir. Değişiklik önerisi, üye tamsayısının üçte ikisini bulmadan, sadece beşte üç çoğunlukla kabul edilmiş olsaydı, referandum yani halkoylaması zorunluluğu ortaya çıkacaktı. Değişiklik, söylendiği gibi ülkenin ve halkın yararına idiyse, bu olasılıktan niçin korkulmuştur?

Başka bir deyişle, değişiklikten yana bunca büyük bir çoğunluk oluşturmuş olanlar, aynı zamanda halkoylamasını neden böylesine tehlikeli bir olasılık olarak görmüşlerdir? Daha doğrusu, halkın ‘‘hayır’’ demesinden bu kadar çekiniyor idilerse, böyle bir değişikliğe niçin oy vermişlerdir?

Lider korkusu mu? Koltuk düşkünlüğü mü? Medya baskısı mı?

Şu günlerde çok güçlü görünen partiler dayanışmasının en zayıf yanı da bu sorunun gerisinde saklı.

Evet, ilk bakışta anlaşılması zor bir dayanışma içindedirler ve bu sayede bazı yasalar şimdiye kadar görülmemiş bir hızla değişmektedir. Ama, halk yığınları ile parlamento arasında gitgide derinleşen bir uçurum sayesinde.

Son haftalardaki süreçlerin oluşturduğu bir cepheleşme var.

Cephenin bir yanında, Meclis'teki partiler. İstisnasız hepsi.

Öte yanında, ağustos sıcağının tatil ortamında yangından mal kaçırırcasına yapılanları hayretle izleyen köylüler, işçiler, memurlar, meslek kuruluşları.

Yani, halk yığınları.

Partiler cephesinin kazandığına zafer, halkın kaybettiğine yenilgi diyebilir misiniz? Görüntüsü bu olan bir savaşım bitmiş sayılır mı?



Yazarın Tüm Yazıları