Sarsıntı

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Anayasa değişikliği görüşmeleri bir kez daha gösterdi ki, sarsıntısı henüz dinmiş değildir.

Hangi sarsıntı?

Anımsayalım: Şimdiki hükümetin kuruluşu normal koşullarda olmadı. İktidardaki iki parti başbakanlık sırasını değiştirmekte anlaştılar ve bunu açıklayarak hükümetin istifasını Cumhurbaşkanı'na sundular. Cumhurbaşkanı anlaşmayı geçerli saymayıp görevi sayıca ikinci büyük parti durumundaki ANAP'a verdi. Değişen Meclis dengeleri sayesinde de üç muhalefet partisi, CHP'nin dış desteğiyle, hükümet kurup güvenoyu almayı başardılar.

Konjonktürdeki son sarsıntı o zaman başlamıştır. Sistemin en büyük partisi olan Refah ile ortağı DYP kendilerine haksızlık edildiğini, ordunun zorlamasıyla ve Cumhurbaşkanı'nın katkısıyla oluşturulmuş bir tertip sonucunda iktidardan uzaklaştırıldıklarını o zamandan beri söyleyegeldiler.

Elbette, kurallara uygunluk bakımından izlenen yöntemde hiçbir yanlışlık yoktu. Ama, yöntem konusundaki tartışma, değişikliğin gerisindeki asıl nedeni, yani cumhuriyet karşıtı şeriatçı rejim tehlikesini bir ölçüde unutturdu.

Daha doğrusu, o tehlikeyi unutturmak isteyenler, iktidar değişikliği yöntemine ilişkin tartışmayı hep ön plana çıkardılar.

Tehlike geçmiş değildir. Çünkü o tehlikeye karşı oluşturulması gereken sivil ve siyasal gerçek karşı-ağırlık henüz tam anlamıyla ortada yok.

Karşı-ağırlığın ‘‘sağda ve solda laiklikten ve demokratik cumhuriyetten yana güçleri bir araya getirerek’’ kolayca oluşturulabileceği konusundaki varsayım olaylarla doğrulanmadı. ‘‘Laiklikten ve demokratik cumhuriyetten yana’’ olduğu söylenebilecek olan önemli siyasal güçlerden biri, yani uzak geçmişiyle, örgütü ve dayandığı tabanla hâlâ büyük güç sayılması gereken Doğruyol, birçok nedenlerle, artık böyle bir cepheleşmenin ‘‘cumhuriyetçi’’ yanında kolay kolay yer alamıyor.

Nedenler, yalnızca yakın geçmişteki Çiller-Erbakan ortaklığından ve bu ortaklığa dayalı iktidarın yıkılışındaki ‘‘trauma’’dan ibaret değil. Çok partili dönemin başlangıç yıllarından beri, eski ‘‘tek parti’’nin karşısındaki siyasal güçlerin muhalefet ya da iktidar olarak hep ‘‘dinle oynamış olmaları’’, Doğruyol gibi partilerin böyle bir cepheleşmedeki yerini ister istemez belirsizleştiriyor. Başka bir deyişle, ‘‘modern kadın’’ Çiller'le birlikte şaşırtıcı biçimde su yüzüne çıkmış olan çelişkili tutumun başlangıçlarını Demirel ve Menderes dönemlerine kadar uzatmak mümkün.

Ayrıca, daha sonra sahnede beliren ANAP tarzı ‘‘çağdaş’’ partilerde de cumhuriyetin devrimci ve laik felsefesini içtenlikle benimsemiş unsurların tam bir ağırlık kazandıklarını söylemek güçtür.

Elbette, ‘‘sağı da, solu da içerecek’’ bir karşı-ağırlığın kurulması her zaman mümkündür. Ama, onun güvenilirliği hiçbir zaman, cumhuriyetçi devrimi ekonomik ve sosyal boyutlarıyla kavrayan bir sol karşı-ağırlığınki kadar sağlam olmayacak.

Dün sabaha kadar süren dokunulmazlık oylamaları doğrudan doğruya ideolojik tutumları ilgilendirmiyordu. Ama, çok basit parmak hesapları da gösterdi ki, ‘‘temiz bir cumhuriyet’’ yaratmak ve ‘‘siyasal kirlenme’’ye karşı önlem almak söz konusu olduğu zaman bile, güçlü çıkar çevreleriyle sürekli flört halindeki sağda verilen fireler hep daha fazla oluyor.

Konjonktür dolayısıyla görülen küçük sarsıntılar daha derinlerde henüz durulmamış olan büyük depremin sürüp giden yansımaları olabilir. O büyük deprem ise, devrimci cumhuriyetin felsefesi ancak büyük halk yığınlarının sağlam temeline oturtulduğu zaman dinecektir.

Yazarın Tüm Yazıları