Paylaş
HUDSON Nehri, New York Limanı'nı oluşturan haliciyle ağır ağır Okyanus'a akarken, daracık Harlem Irmağı'yla ayrılan bir kol East River olarak Manhattan Adası'nı doğudan dolanır. Hudson'un aksine hızlı akar East River. Sığ olduğu için, büyük gemiler değil, gezi tekneleri, ufak tankerler ve daha çok da römorkörler görürsünüz üzerinde.
Ağır yüklü koca mavnaları ve akaryakıt dubalarını akıntıya karşı çeken, daha doğrusu iten yahut bordaya bağlayıp yandan götüren güçlü römorkörler.
Römorkör, anlaşıldığı sanılıp da pek anlaşılmayan, bu ülkede adı bile doğru yazılıp söylenmeyen bir gemi tipidir. Çoğu zaman, tirajlı gazetelerle reytingli televizyonlarda bile, sanki traktör peşine takılmış dört tekerli arabaymış gibi, ‘‘römork’’ diye yazılıp söylendiğini okur ya da duyarsınız.
Oysa, römork çekilen, römorkör de çeken demek.
Hani, eskinin alfabe kitaplarında ‘‘Ne de güzel çatana, suda yapar fırtına’’ diye yazılan var ya, işte o. Türkler ‘‘lokanta’’ sözü varken, ‘‘restoran’’a çevirip ‘‘restauran, restaurant, restorant, resturant’’ diye seksen türlü yazarak yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları gibi, ‘‘çatana’’ sözünü beğenmeyip ‘‘römorkör’’ü benimsedikleri için bir dil şaşkınlığında bocalayıp çekenle çekileni karıştırırlar.
Ama en çok şaşılan, küçücük teknenin nasıl olup da büyük mavnaları, vapurları, dev transatlantikleri çekebildiğidir. Kimse, o ufaklığın içinde boyuyla orantılı olmayan binlerce beygirlik kocaman ve güçlü bir makine olduğunu, kamarasız, ambarsız gövdenin bütünüyle buna ayrıldığını düşünmez.
Gökdelenlerden East River'ın römorkörlerine bakmak, çok uzakları, kendi gücünün farkında olmayan CHP'yi düşündürür insana.
Kötü yönetildiği ve yönlendirildiği için parlamento dışında kalmış bir parti, mutlaka küçülmüş ve güçsüz kalmış bir parti demek değildir. Evet, yüzlerce adayı büyük yolcu vapuru gibi Meclis'e taşıyamadı, ama görünürdeki küçülmüşlüğün içinde, römorkör misali, ülkeyi çekip götürecek güç de mi yoktu?
Türkiye, şimdiki iktidarla birlikte, büyük yığınları ayağa kaldırıp Meclis'i etkilemek için meydanlara dökebilecek olaylar yaşadı. Halkın çıkarlarıyla çatışan Anayasa ve yasa değişiklikleri, uluslararası tahkim cinayeti, özelleştirme talanları, cumhurbaşkanlığını uzatma oyunları, sosyal güvenlik aldatmacaları... Partinin örgüt ve üyelik yapısına çekidüzen vermek, ki doğru bir girişimdi, bu tutumlara karşı halk tepkisini, yönlendirmekle eşzamanlı yapılamaz mıydı? Üye yenilemeyi coşkunun yenilenmesine bağlamak, yalnız kaydını değil, eylem içindeki işlevini de yenileyen ve ülkedeki büyük kavgada yerini alan insanların dinamik partisini yaratmak başarılamaz mıydı?
Son çalkalanmaların yine içe dönük olarak sürüp gitmesi ve gerçekleştirilecek davası olmadığı için kimseyle kavgalı olmayanlar ile kavga etmekten dava düşünmeye vakti olmayanların çekişmesi yüzünden, yıllarca cumhuriyeti taşımış bir römorkörün gitgide hayalet gemiye dönüşmesinden endişe etmek gerekir.
Paylaş