Paylaş
Kuralar çekildi; Türk basınının arka sayfalarında bir yandan müthiş panik, bir yandan da sevinç çığlığı: Şampiyonlar Ligi'ndeki rakipler zehir gibiymiş; UEFA Kupası ile Kupa Galipleri'ndekiler lokum gibi.
Şampiyonlar Ligi'nde Galatasaray'ınkiler Borussia Dortmund, Sparta Prag ve Parma; Beşiktaş'ınkiler de Göteburg, Bayern Münich, Paris Saint-Germain!
Dehşet havası bundan.
UEFA Kupası'nın ön elemesinde Dundee United'ı yenen Trabzonspor Almanya'nın Bochum'uyla karşılaşacak. Elemesiz başlayan Fenerbahçe'ye Steaua Bucarest, Kupa Galipleri'nde ise Kocaelispor'a National Bucarest çıkmış.
O kesimdeki sevincin nedeni de bu ‘‘kolay'' rakipler
İsterseniz, sonunculardan başlayalım.
Romanya takımları niçin ‘‘dişe göre'' sayılıyor? O Romanya ki, Doğu Bloku çökünceye kadar futbolda dünya devleri arasındaydı.
Şimdi, yeni bir ekonomik ve sosyal sisteme geçişin çalkantısını yaşıyor.
Eski sistem, yaygın ve parasız eğitim ağının en aşağı düzeydeki okullara kadar soktuğu spor olanaklarıyla ülkenin her köşesindeki yetenekli gençleri bulup yükseltirken, yükselenleri de ekonomideki çeşitli kamu kuruluşlarının kanadı altına alarak hepsini geçim derdinden kurtarmakta, hatta onlar için rahat bir yaşamın kapılarını ardına kadar açmaktaydı.
Ama, artık bütün Doğu Avrupa, kapitalist sisteme ayak uydurma peşinde.
Yeni sistem tüm kurallarıyla kendi tutarlılığını buluncaya kadar, çalkantı devam edecek. Eğitim ve sağlık alanındaki sosyal güvenceler kaybolmuştur. Ekmek, şimdi arslanın ağzındadır. Ama, arslanların arasına sırtlanlar da karışmış, mafya düzeni ve karanlık ilişkiler ortalığı sarmıştır.
Spor yönetiminin, spor ahlakının ve spordaki performansın bu çalkantıdan etkilenmeksizin kalması düşünülebilir miydi?
Takımları, şimdilik kolay lokmadır.
Ama, bunun hep böyle sürüp gideceğini düşünmek yanlış olur. Avrupa düzeyindeki rekabet, kaliteyi başka yollardan yine getirecek.
Gelelim çetin görünen rakiplere.
Aralarında çöken sistemden kalma ülke takımı olarak bir tek Sparta Prag var. O da, öbür ülkelere göre, İkinci Dünya Savaşı öncesinden başlayarak ‘‘Batılı'' niteliği ağır basan ve sistemden sisteme geçişi en önce gerçekleştiren Çekoslovakya'nın takımı. Daha doğrusu, eski Çekoslovakya'nın ‘‘daha kapitalist'' sayılabilecek parçasının, Çek Cumhuriyeti'nin.
Demek ki, çetin rakiplerin hepsi bütün kuralları, üstünlükleri ve bilinen kusurlarıyla yerleşik bir sistemin ürünleri.
Türkiye ise, tam anlamıyla Özal zamanında geçiş yapmaya başladığı o yeni dünyanın bocalamalarını yaşamakta.
Profesyonellik var ama, başka birçok alanda olduğu gibi, yalnızca para olarak, çabuk köşe dönme hırsı olarak, sonradan görmeliğin şımarıklığı olarak.
Ciddi ve sürekli çalışma, disiplin, paranın hakkını verme olarak değil.
Bu bakımdan, kurada güçlü rakiplerin çıkmasını, felaket biçiminde görmek yerine, ‘‘terbiyetkâr'' etkileri bakımından şans saymak gerekir.
Hem ‘‘Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde iki takım oynatıyoruz'' diye böbürlenmek, hem de böyle takımlar çıkınca dövünmek olmaz.
Haydi bakalım, şimdi gösterin ne ölçüde ‘‘Avrupa^ı'' olduğunuzu!
Paylaş