Paylaş
Şem'i Bey, Kıbrıs'ın sömürgelik döneminde bir Türk'ün yükselebileceği en yüksek memuriyet makamına, yani Valilik Dairesi Başkatipliği'ne yükselebilmiş kişiymiş. Rahmetli ‘‘Chief Clerc Şem'i Bey’’in Lefkoşa'daki konağı, birkaç yıl önce restore edilmiş ve şimdi ‘‘Saçaklı Ev’’ adıyla bir müze.
Daha doğrusu, hem müze, hem sergi. Zaman zaman, resim ya da antika eşya sergileri bir özel vakfın yönetimindeki bu evde düzenleniyor.
Yakınlarındaki Derviş Paşa Konağı gibi, kendisi başlıbaşına görülmeye değer, tipik Osmanlı mimarisinin ender kalıntılarından biri.
Cuma gününden beri orada bir ‘‘pul sergisi’’ var: Dünya Postalar Günü vesilesiyle düzenlenen ‘‘Dünden Bugüne Pullarımızın Tarihi’’ adlı sergi.
‘‘Dün’’ dendiği zaman, Kıbrıs Türk Postaları bakımından bunun anlamı 34 yıllık bir geçmiş demektir. Düşünün ki, 1963 Noel'indeki katliamın üzerinden henüz iki hafta bile geçmemişken, 6 Ocak 1964 günü Kıbrıs Türkü'nün elinde kalan bölgeler arasında, büyük güçlüklerle ve ayyıldızlı, sabit tarihli bir damga kullanılarak posta servisi başlamıştır.
Zaten, KKTC'nin varlığını ve meşruluğunu tanımamakta hâlâ direnenlerin bilmedikleri, yahut bilip de bilmemezlikten geldikleri nokta budur: Ada'da ta o günlerden beri işleyen bir Türk yönetimi var ve o halk Frenkçesiyle ‘‘self-determinasyon’’ denen ‘‘kendini belirleme hakkı’’nı o tarihten başlayarak kullanagelmiştir.
Ne var ki, Türk bölgelerinde ilk pulun basılışı, ‘‘Sosyal Yardım Serisi’’ ile 1970'tedir. O zamandan beri, ‘‘filatelist’’ denen pul koleksiyoncularını çok ilgilendiren tam 164 seri ve 450 çeşit pul çıkarılmış piyasaya.
Belki de, KKTC'yi ‘‘tanıtma’’ etkinlikleri arasında en ‘‘etkin’’ olan budur: Pul, bir devletin varlığını ve egemenliğini duyuran en etkili araç değil mi? Kendi parası bile olsaydı, pullar kadar ülke dolaşmış olmayacaktı!
Tuhaf olan şu: ‘‘Dünya Postalar Günü’’nü kutlayan KKTC, Birleşmiş Milletler'in uzmanlık kuruluşlarından olan ‘‘Evrensel Posta Birliği’’ adlı kuruluşa kabul edilmiş değil. Adanın Türk tarafına gönderilen posta, hâlâ, ‘‘Mersin 10’’ kodlu ‘‘posta kutusu’’ aracılığıyla Türkiye'den geçiyor. Türkiye dışından gönderdiğiniz mektubun üzerine yanılıp da ‘‘Nicosia, Cyprus’’ yazdınız mı, doğru Rum tarafına gider. Açılıp okunduktan ve biraz turşuda bekletildikten sonra Kuzey'e teslim edilip edilmeyeceği de pek bilinmez.
Genellikle, başka alanlarda da çarpıcı örnekleri olan bu insanlık-dışı ambargoyu uygulayanın Güney Rum Yönetimi olduğunu düşünüp ona yükleniriz. Oysa, Rumlar'ın tutumunu anlamak mümkündür de, başkalarının buna katılmasını anlamak zordur. Hem her gün ‘‘insan hakları’’ sözü etmek, hem de masum halkı böylesine temel bir iletişim hakkından yoksun bırakmak koskoca devletlere ve Birleşmiş Milletler gibi yüce bir kuruluşa yakışıyor mu?
Bereket bu utanmazlık, KKTC pullarıyla gelen postayı da almayarak dağıtmadan geri çevirmek gibi bir uygulamaya kadar vardırılmamıştır henüz. O sayede, KKTC'nin pulları, Yunanistan dışında, dünyanın her köşesini dolaşmakta ve insanlığın bu büyük ayıbını yüzlere vurmaktadır.
Dünyanın ve özellikle Avrupa'nın yüzsüzlüğü, bir yandan bu çeşit düşmanca yöntemlerle bir halkı dize getirip çözüm hesapları yaparken, bir yandan da ‘‘Kıbrıs'ta dostluk istiyoruz’’ lafını dillerden düşürmemektir.
Paylaş