Paylaş
Her şeyden önce, şunu bir kere kafamızın bir köşesine koymak gerek: Apo'nun yargılanması konusunda ne yapmış ya da yapacak olursak olalım, onlar yine kusur bulup eleştireceklerdir. Yakalanmasını istemedikleri, terörist değil kurtuluş savaşçısı saydıkları ve Suriye sonrasında nereye koyacaklarını bilemedikleri için, geçmişte olduğu gibi bundan böyle de hep o haklı, Türkiye haksız olacaktır gözlerinde. Bu, onların pişkinliği.
Bizim açımızdan sorun bu değil.
Sorun, böyle bir konuda, göz göre göre başkalarına koz verip vermemektir.
Bu açıdan bakınca, gerekenlerin gereken zamanda yapılmadığı kesin.
Hatanın sorumluları da belli.
Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin bu haliyle Strasbourg Mahkemesi'nce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı sayıldığı çok önceden bilinmiyor muydu? Bu yorumu haksız bulmak ve ‘‘Ne münasebet? Askeri yargıçların varlığı bağımsız yargılama olmayacağı anlamına gelmez; hatta, tam tersine, Türk toplumunun gerçekleri ışığında askerlik onuru onları daha da bağımsız kılar’’ diyerek bu noktada Avrupa'ya direnmek ve Konsey dışına çıkarılmayı bile göze almak, beğenilsin beğenilmesin, bir bakıma tutarlı davranış sayılabilirdi. Ayrıca, ‘‘doğal yargıç’’ ilkesi ışığında, ‘‘Sanık, suç işlediği zamanki mahkemede yargılanır; sanığa göre sonradan mahkeme kurulmaz’’ demek de bir tutumdu.
Ama, bu yapılmadığına ve Avrupa'yla sorun çıkmaması için DGM'ler konusunda Anayasa değişikliğine gitmenin yargı bağımsızlığı açısından daha doğru olacağı Milli Güvenlik Kurulu ve hükümetçe kabul edildiğine göre, böyle bir tutumun gereği olan iş de dava başlamadan bitirilmeliydi. Hangi tutum doğru sayılmışsa, hiç değilse onun doğru dürüst yerine getirilmesi gerekmez miydi?
Vakit mi yoktu?
Fırsat mı olmadı?
Apo, Meclis erken seçime gitmek üzere dağıldıktan sonra yakalanmış olsa bile marttaki olağanüstü toplantı bunun için bulunmaz fırsat değil miydi? Ayrıca, Pişmanlık Yasası'nı da o arada çıkarmak ve gereksiz yere daha çok insanın ölmesini önlemek doğru olmaz mıydı?
Ama, ne oldu? Küskünler hareketinin yarattığı olanaktan yararlanmak ve yasaların çıkarılması için ön almak varken, ‘‘Aman hiçbir şeye dokunmayalım; yoksa seçimi erteleme kararı da alınır ve bu yüzden lider sultaları yıkılır’’ diyerek yan çizildi.
Sorumlular, o sırada işbaşında bulunan hükümet ve onunla birlikte öbür partilerin yöneticileridir.
Bir de, ANAP-DSP koalisyonuna ayarlanmış oldukları için böyle bir fırsatın değerlendirilmesi yolunda hiçbir telkinde bulunmayan gazete ve televizyonlar.
Şimdi, mahkemenin kararlı ve doğru tutumu üzerine tartışmalar başlayınca, sanki hiçbir şey olmamış ve bütün bunların olacağı daha önceden bilinmezmiş gibi dünyayı tatmin için çapraşık çareler önermek de başka bir pişkinlik değil mi?
Paylaş