Paylaş
Yer, Ankara'daki Gazi Orduevi.
Tarih, geçen akşam, yani pazartesi gecesi.
Olay, bir düğün: Büyük bir gazetenin diplomasi muhabirlerinden genç bir hanımla Deniz Kuvvetleri'nden bir üsteğmen evleniyorlar.
Kaçınılmaz ‘‘Comparsita’’nın arkasından orkestranın çaldığı ikinci parça, Melina Mercouri'nin ‘‘Never on Sunday’’ melodisi. Bir-iki parça sonra da, ‘‘Zorba’’ filminin sirtakisi.
Şu sırada, aynı sahnenin bir Atina askeri lokalinde yaşanabileceğini düşünmek mümkün mü?
Doğru olan hangisidir?
Elbette birincisi. Komşu iki halkın, musıkiden yemeklere ve günlük yaşamın çeşitli benzerliklerine kadar, ortaklaşa sevdikleri şeyleri komplekssiz paylaşmasından daha doğal ne olabilir?
Bodrumlu süngercilerin de en sıcak dostlukları, Kalimnos'lu süngercilerle kurulanlardır.
Ama bu yakınlıklar ve sıcaklıklar, Türk-Yunan ilişkilerinde ve aynı kapsam içindeki Kıbrıs konusunda Türk tarafı için en doğru davranış ilkesini şöyle tanımlamaya engel değildir: Barış, ancak Ankara'nın ödünsüz ve gerektiğinde kuvvet kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça belirten tutumuyla sağlanabilir.
Başka bir deyişle, şu formülü sık sık tekrarlamakta yarar var: Türkiye için en iyi güvercinlik, şahinliktir.
Gerçekten de, defalarca yaşanan deneyimler gösteriyor ki, yumuşak davranılıp alttan alındıkça, engellemeler ve hakaretler sineye çekildikçe, dost ve müttefik bilinenlerin tavsiyeleri dinlenip uslu çocuk aferinleri uğruna efendilik taslandıkça, karşı tarafın pervasızlığı artmaktadır.
Çünkü katlanış görüntüsü, katlanışın sonsuza dek süreceği izlenimini vermekte, bu da cüreti tehlikeli boyutlara vardırmaktadır. Oysa, hiçbir katlanış sonsuz değildir ve bir noktada patlamaya, yani savaşa dönüşebilir.
Onun içindir ki, barışçılık, tehlikeli gidişin daha başlangıçta sert tepkiyle karşılanmasını gerektirir.
Elbette böylelikle Yunan diplomasisinin ekmeğine yağ sürüleceğini savunanlar çıkacaktır. Çünkü, uzun süredir izlenen Yunan politikası gerginlik yaratıp dünyanın gözünde Türkiye'yi saldırgan ilan etme taktiğine dayanır. Birbuçuk yüzyıllık uzun deneyim, o ülkeye dünyayı ve özellikle Batı dünyasıyla Rusya'yı arkaya alabilme konusunda müthiş bir ustalık kazandırmıştır.
Hele Avrupa'yla Gümrük Birliği'ne tam geçerken Çiller diplomasisinin işlediği salakça hatalar bu konuda Atina'nın elini büsbütün güçlendirmiştir... Yunanistan bu geleneksel silahlarını tepe tepe kullanıyor. Bu konudaki ‘‘güçlü-zayıf’’ dengesi değişiktir: Yunanistan ‘‘büyük’’, Türkiye ‘‘küçük’’.
Ama böyle bir zayıflık, temel ulusal çıkarlardan ödün vermeyi gerektirmez.
Temel çıkarlarına dokunulan her devlet, elinde en kuvvetli hangi silah varsa onu kullanır.
Yunanistan'ın kuvvetli silahı, arkasını dayadığı dünyanın desteğidir.
Hiç çekinmeden söylemek gerekir ki, Türkiye'nin Yunanistan'a karşı kullanabileceği en caydırıcı silah ise, adı üstünde, Silahlı Kuvvetleri'dir. Ege ve Kıbrıs'taki deniz, hava ve kara caydırıcılığının sürekli yüksek tutulması bu bakımdan büyük önem taşıyor.
Dünya saldırgan sayacak diye bu caydırıcılıktan vazgeçmenin ve her türlü zillete sonuna kadar katlanılacağı izlenimini vermenin adı barışçılık olamaz. Barışcı güvercin, kanat altından şahin pençesi gösterebilendir.
Paylaş