Paylaş
Aslına bakarsanız, Hıristiyanlar'ın kullandıkları bir deyim bu. Hafta boyu okullarında din dersi verilmeyen ya da az verilen ülkelerin çocukları bu dersi pazar günleri kiliseye gidip öğrenirler. Tabii, bütün dinlerde olduğu gibi, bu öğretimin içine ahlak ilkeleri de girer.
Bizim pazar günümüz, kutsallık taşımayan sıradan bir dinlenme günüdür; ama yine de böyle bir günü boş geçirmeyip hiç olmazsa haftanın olaylarından ders çıkarmayı düşünmek yararlı olabilir.
Kasetler savaşından çıkarılacak dersler basit.
Birincisi, ekonominin ve ülkenin yönetiminde Özalcı yaklaşım kesinlikle bırakılmalıdır.
Nedir yaklaşım?
Ekonomide iş çevreleriyle içli dışlı olup kararları onların bir bölümüyle birlikte almak, o sırada bu çevreler arasında bloklar, lobiler oluşturmak ve böylelikle çeşitli ekonomik çıkarlarla siyaseti birbirine bulaştırmak.
Bütün bunları da, çağdaşlık, esneklik, devlet yönetiminde yenilik adına yapmak. Devletin kurumlarına, kurallarına boş vererek.
Oysa, devlet adamlarının devlet adamlığını, işadamlarının işadamlığını bilmeleri her iki yan için de yararlıdır: Bir yanda kirlenme varsa öbürüne bulaşmayacağı için, devlet temiz kaldığı gibi dalaveresiz kazanan namuslu işadamı da emeğinin karşılığını alır. Ayrıca, devlet adamı denen kişiler, iş çevrelerine ayırdıkları vaktin hiç olmazsa birazını sorumlu oldukları kamu kuruluşlarına ayırsalar, onların yöneticileriyle buluşup dertlerine çare bulsalar, ekonomi yönetiminde ve KİT'lerde oluşan sorunların çoğu çözülür.
İkincisi, ‘‘Her şeyi ben bilirim’’ edasıyla ülkenin insanlarına, hatta başkalarına ders vermeye kalkan ve Dr. Schacht görünümünden hoşlanan ‘‘ekonomi hokkabazları’’ ile iş görmekten vazgeçmek. Hokkabazlığın nüfuz tacirliğine ve simsarlığa dönüşüp siyaseti kirletmesi çok kolay oluyor.
Öcalan'ın yakalanmasından çıkarılacak dersler biraz daha çapraşık.
Birincisi, olayın bütününde siyasetçi kadronun aktifine yazılacak çok az şey bulunduğunu bilmek gerekir. Güneydoğu terörünün kontrol altına alınışı, Silahlı Kuvvetler'in azimli çabası ve binlerce insanın canıyla ödenen büyük özveri sayesinde gerçekleştirildi. Suriye'nin zorlanması ve yakalanışa giden sürecin başlaması da ‘‘Sıra artık buna geldi’’ diyen askerin işaretiyle oldu.
İkincisi, siyasal kadrolar açısından sorun bitmedi, tam tersine yeni başlıyor. Bir bakıma çoktan başlamış olması gereken bir işin ertelenmesi ve savsaklanması için artık bahane kalmamıştır.
Elbet bundan sonra da birtakım eylemler, gidişi tersine çevirmeye yönelik terör kıpırdanmaları olacak. Ama, sorunun ekonomik, sosyal, kültürel yönlerine ve hukuk düzenlemelerine ilişkin adımların mutlaka atılması gerekiyor. Silahlı Kuvvetler'in bir süredir siyasal kadrolardan beklediği de bu değil miydi? ‘‘Siyasal çözüm’’ sözünü ‘‘Siyasilerin sorumluluğuna giren çok boyutlu bir çözüm’’ anlamına almaktan başka çare var mı?
Daha doğrusu, şimdiye kadar yaşananlar, yine Özalcı yaklaşımın, ‘‘siyasal çözüm’’ü, cumhuriyetçi hak ve özgürlük ilkelerini layıkıyla ve ayrıntılarıyla yerine getirmek yerine, kestirme bir tutumla ‘‘federatif çözüm’’ biçiminde alıp sorunu büsbütün çapraşıklaştırmasından kaynaklanmadı mı?
Paylaş