Patriyot Tarkan'ın kutsanışı

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Milliyet'in Paris muhabiri Mine G. Kırıkkanat, Tarkan'ın başarısını överken, ‘‘Olympia müzikholünde konser vermek, sanatçı olarak kutsanmak anlamına gelir’’ diyordu geçen günkü haberinde. Olympia, bilindiği gibi, tanrıların mekánı sayılan kutsal dağın adı.

Başkaları ise, Olympia'nın kutsanmakla, tanrılarla falan ilgisi olmadığını, parayı bastıranın o salonu, başkalarının kiralamadığı her gün kiralayabileceğini, bunun salon parasıyla bilet geliri arasında basit bir ticaret hesabı olduğunu yazıp söylüyorlar.

Kırıkkanat, ‘‘2.500 Fransız ve Türk hayranını oraya sığdırmak için birinci katın tüm koltukları sökülmüştü; Tarkan o efsane sahneye çıkınca Olympia alkıştan yıkıldı’’ diye yazıyor.

Başkaları ise, ‘‘Paris'te, öğrencisiyle sığınmacısıyla, yetmiş iki buçuk milletten yüz binlerce insan yaşar; hangi ülkeden bir sanatçı gelse, o insanlar, yanlarında meraklı ahbaplarıyla, salonu tıkabasa doldururlar; bağırıp çağıranların resimlerdeki yüzlerine bakıp anlarsınız’’ diyorlar.

Yine de, Yunan, Ermeni, Kürt lobileri her yerde tüm Türkler'i lanetlerken, hiç olmazsa bir yerde bir Türk'ün kutsanması elbet sevindiricidir.

Ama, Kırıkkanat'ın haberinden öğreniyoruz ki, Tarkan'ın asıl kutsanıp azizliğe yükseldiği an, ‘‘askerlik görevi için neden teslim olmadığını açıkladığı ve özür dilediği’’ an olmuş. Popçu, bu özürden sonra tüm Türkiye'ye adadığı ‘‘Sabret’’ şarkısını söylemiş.

Açıklamanın ne olduğunu, şarkının sözlerini ve ne zamana kadar niçin sabretmek gerektiğini bilmiyoruz. Bilsek, kutsal işlerine engel olacağını bile bile askere gitmek ‘‘günah’’ını işleyen öbür Türkler'e duyuracağız.

Kimi, namusuyla çalışıp evini geçindirmek gibi daha az kutsal olmayan bir çaba içindeyken, çoluğunu çocuğunu birilerine emanet ederek gider.

Kimi, ülkesine şan şeref kazandıracak ciddi bir bilimsel araştırmanın içindedir; ama, akademik çalışmalara tanınan erteleme yaşını aşmak üzere olduğu için, en kritik aşamada laboratuvarları bırakıp gider.

Kimi, ecdadından gördüğü terbiye gereği, böyle gerekçeler aramayı bile ayıp saydığı için, gencecik, fidan gibi delikanlıyken gider. Köylerde, tren ve otobüs istayonlarında davul zurnalar çalınır; kentlerde kasabalarda ‘‘En büyük asker, bizim asker!’’ diye bağırılıp bayram edilerek gidilir ve dönülür.

Kimileri hiç dönmez. Bilinmeyen bir yerlere yükselmişlerdir.

Tarkan ise, söylenen doğruysa, Türkler'i bol ülkelerde plakçıların ‘‘top’’ listesine tırmanıp ‘‘kültür elçiliği’’ yaptığından böyle mertebelere yükselmek zorunda kalmamak için dönmüyormuş. Onun bu ‘‘yurtsever’’ tutumunu takdir eden birtakım siyasiler de ‘‘Bekle, çaresini buluruz!’’ demişler.

Amerika ile Saddam dalaşının ortasına sıkışıp kalan Türkiye'nin bir ‘‘tesis’’ine ‘‘Patriot’’ füzeleri konması yüzünden bize de sıçrayabilecek bir çatışmadan söz edilince, Patriyot Hayati'yi anımsamadan durmak zordur.

Patriot, Latince köklü sözcükleri olan dillerde ‘‘yurtsever’’ demek. Patriyot Hayati de, solculuğun yurtseverlikle bağdaşmayacağı sanılan günlerde böyle bir senteze erken varmanın çilesini çekmiş işçilerden biri. Sağ olsaydı, iki şeye kızardı herhalde: Tarkan tarzı yurtseverliğin Türk medyasında nasıl sunulduğuna ve kendi toprağında üslenmiş yabancı uçakların komşu bombalamasına hálá katlanabilen bir hükümetteki hazımlı yurtseverliğe!



Yazarın Tüm Yazıları