Paylaş
Aziz Nesin yüzde altmışımızın aptal olduğunu ileri sürdüğünde kızmıştık. Şimdi birileri kompleksli millet olduğumuzu söylese yine kızar mıyız acaba?
Günlük yaşamın ve başkalarıyla ilişkinin her aşamasında tanık olduğumuz bir duruma kızılır mı? Batı'nın hakkımızdaki düşüncesi ile kendimize yakıştırdığımız kimlik arasında sıkışıp kalmış olmak yüzünden, yaptığımız her işte elimiz ayağımız dolaşıyor, şaşırıp en yapılmayacak olanı yapıyoruz.
Gelibolu Barış Parkı Projesi'nde olduğu gibi.
Çanakkale Muharebeleri'nin olup bittiği yerleri bir ‘‘milli park’’ yapmak elbet doğru bir düşünceydi. Aynı yerleri bir ‘‘uluslararası barış parkı’’na dönüştürme projesinin ve hele böyle bir projeyi yabancılara emanet etmenin ne kadar doğru olduğu ise çok tartışmalı bir konudur.
Ama nedense, o tarih mirası toprakları yangın yerine çevirmiş olmanın kompleksiyle böyle bir yola gidilmiş, işin içine İngilizler, Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar alınarak 60 milyon dolarlık ortak fon oluşturulmuş, uluslararası bir yarışma açılıp bu iş ‘‘B ve R Mimarlık Stüdyosu’’ adında bir Norveç mimarlık şirketine verilmiş. Dünyanın öbür ucundan para gönderen ‘‘sponsor’’lar da arada sırada işe karışıp projeyi kendilerine yontuyorlarmış. Öyle anlaşıyor ki, Türkler'e düşen, tarihlerinin kendi topraklarında başkalarınca değerlendirilmesine uzaktan seyirci kalmaktan ibaret.
Çünkü Norveçliler, dünya tarihindeki en önemli muharebelerden birinin yapıldığı yerlerde geçmişle pek ilgisi olmayan tam bir ‘‘barış’’ parkı kurmak peşindeler. Bu nedenle, Türkler'in ‘‘Bakın, İngilizler'le Anzaklar'ın ölülerini teker teker ayrı yerlerde dinlendiren bakımlı mezarlıkları var; bizim şehitlerimiz ise toplu mezarlarda gösterişsiz biçimde yatmakta; biz de onların yattıkları yerlere çekidüzen verelim’’ deyişlerine kulak asan yokmuş. Gezinti patikalarını büyük vuruşma alanlarından geçirmek ve barış idealine bu yoldan varmak yerine, her şey yalnızca doğal park felsefesiyle ele alınmaktaymış.
Sanki, söz konusu coğrafya, dünya tarihini değiştiren bir toprak parçası değil de, manzara seyredilip yaprak numunesi toplanan sıradan bir yer. Ayrıca, Norveçliler bu bilinçsiz yaklaşımı haklı göstermek için arkalarını Atatürk'e dayamaktalar. Atatürk güya Profesör Afetinan'a ‘‘Çanakkale'nin kendisi anıt; Mehmetçik için ayrıca anıt dikmeye gerek yok’’ demişmiş. Oysa, ecnebilerinki gibi anıtlar dikme düşüncesi söz konusu olduğunda onun dediği şu: ‘‘Elbet biz de büyük anıtlar yapmalıyız; fakat bu bir zaman ve imkán meselesidir.’’
Kimse o toprakların anlamsız, zevksiz, çirkin anıtlarla doldurulmasını istemiyor. Elbette doğa 1915'teki görüntüsüne uygun biçimde değerlendirilmeli. Ama herhalde tarihin değerlendirilmesi, o tarihle hiç ilgisi olmayan Norveçliler'e ve çok değişik bir ilgisi olan İngilizler'e bırakılamaz.
Proje, Çanakkale'yi büsbütün unutturacak boyutlara varmadan mutlaka yeni bir incelemeye alınmalı ve bu sinsi gidiş durdurulmalıdır.
Paylaş