Paylaş
Gonca Gürgen, Adapazarı'ndaki Kent-TV'nin programcılarından. Siyasal ve ekonomik konularda tartışma programları hazırlıyor. Yerel bir televizyon kanalından beklenmeyecek ölçüde derin, ilginç ve tartışmaya açık, birkaç saat süren...
Geçen hafta sonundaki konusu, o bölgedeki elektrik dağıtım şebekesini işletme hakkının uzun bir süre için birilerine devredilmesiydi. Geliri bakımından yörenin zenginlerini, sonuçları açısından da yüz binlerce, milyonlarca kişiyi ilgilendiren bir konu.
Karşısında tüketicinin ve işçinin haklarını ileri sürerek bu satışa itiraz eden iki kişi. Biri, ülkedeki en büyük sendikalardan birinin genel başkanı.
Konunun teknik zorluğu ve çıkarların büyüklüğü programcıyı şaşırtmıyor. Adapazarı'nda satışa ilişkin olarak karşılıklı lobilerin oluşmuş olması da. Böylesine bir serbestlik, bağımsızlık, umursamazlık, kendine güven.
Neden, nasıl?
Çünkü Gonca Gürgen çalışmış, öğrenmiş, konuya egemen olmuş. Gücünü bundan alıyor, kendi bilgisinden, öğrenmişliğinden, çıkarların üstüne çıkabilecek kadar ‘‘nesnel’’leşebilmiş olmasından. Arkasında başka bir güç yok. Erki, kendinden, ‘‘öz’’ünden geliyor. Günca, ‘‘özerk’’leşmiş.
Belki, kanal sahibinin dokunamayacağı, vazgeçemeyeceği kadar özerk.
Öte yandan, kiralanacak olan ‘‘Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş.’’ adlı kamu işletmesi genel müdürünün, bağlı olduğu TEDAŞ Genel Müdürü'nden aldığı yazı üzerine, yayınlanan bir genelge: ‘‘Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca henüz görevlendirilmiş olmamakla beraber özelleştirme kapsamı dahilinde teklifi uygun bulunan .... A.Ş.'nin 3096 sayılı kanun ve yönetmelik çerçevesinde bilgi ve taleplerine Genel Müdürlüğümüz bilgisi dahilinde olanaklarınız ölçüsünde yardımcı olunması hususunda gereğini rica ederim.’’
Belli ki, her iki genel müdür, Ankara'daki de, Adapazarı'ndaki de pek ‘‘özerk’’ değiller.
Olsalar, ‘‘henüz görevlendirilmiş olmayan’’ bir şirketle işbirliğini kabul ve rica etmeye razı olurlar mıydı?
Süleyman Seba, yeniden Beşiktaş'ın başkanlığına aday. Rakipleri ‘‘Yeter artık!..’’ deseler de, o ‘‘Hayır, kulübüme son bir kez daha hizmet etmek istiyorum’’ diyerek yine meydanda.
Kendine güveni tam, sağlam.
Bu gücü nereden alıyor?
Arkasında siyasal iktidar mı var?
Büyük sermaye mi?
Paralı armatörler mi? Her yere dalbudak salmış bir tarikat mı? Çeşitli mafyalar mı?
Galiba, onun da gücü kendinde. Yaptıklarında, başardıklarında, davranışlarının temizliğinde, toz kondurulmazlığında. Erki, özünde.
O da özerk.
Özerklik, bu ülkede pek iyi anlaşılmamış bir kavram.
1961 Anayasası, üniversitelerle radyo ve televizyon istasyonları için bu kavramı kullanmıştı. Siyasal iktidarların, ekonomik güç sahibi çevrelerin, hatta toplumdaki çoğunlukların etkisinde kalmadan doğruyu araştırıp öğretebilsinler, gerçeği aktarabilsinler diye.
Ama, kurumların özerk olabilmesi için, onların da erklerini özlerinden almaları gerekiyor.
Kurumların özü ise, yasalardan, yönetmeliklerden, kurallardan önce, kişilerdir.
Kişiler erklerini kendi kişiliklerinden, uğraşlar, çabalar sonucunda edindikleri niteliklerden, sınavlar, yarışlar sayesinde eriştikleri düzeylerden almamışlarsa, bütün bu süreçlerde nesnellikten uzaklaşılıp kayırmalar, göz yummalar, kuralsızlıklar olmuşsa, kurumlar, tüzel kişiler de özerk olamıyor.
Özel kişilerin özerkliği hepsinden önemli.
Paylaş