Paylaş
Norveç bandıralı Orange Star tankeri, Yeniköy önlerindeki sığlığa oturdu ya, yine her zamanki gazete açıklaması: ‘‘Dümeni kilitlenmiş de ondan.’’
Şu ecnebi gemilerindekiler ne mübarek dümenler ki, başka yerlerde kilitlenmeyip hep Boğaziçi'ne gelince kilitlenirler?
Bir kere, gemilerde dümen kilitlenmesi ne demek? Araba direksiyonları bile takılıp kalmazken, koca modern gemilerin dümeni nasıl kilitlenir? Eski gemilerde olsa, tutamaklı dümen dolabıyla dümen makinesi arasındaki aktarma zincirinin takıldığını ya da ‘‘cuf-cuf’’ diye çalışan dümen makinesinin istim kaçırdığını ve kıça giden ağır zincirin dönmez olduğunu düşünebilirdiniz. Ama, yeni gemilerde, öyle kavaletalı dümen falan değil, dümen makinesini elektrikle çalıştıran bir kol bulunur ve dümen makineleri de elektro-mekanik, hatta elektro-hidrolik olur.
Herhalde, Boğaz tepelerini görünce bozulan cinsten değildir bunlar.
O zaman, kolaya kaçan habercilerin ‘‘dümeni kilitlendi’’ dedikleri durumlarda olan nedir?
Bazen, pintilik ya da özgüven yüzünden kılavuz almayan süvari, seyir haritasındaki derinliklere bakmayı ihmal etmiş ve Boğaz'ın her yanını aynı derinlikte sandığı için Yeniköy'ün kuzeybatısındaki topuğu atlayamayıp oturmuştur.
Ama çoğu zaman, bu çeşit oturmalar, gemi kullanımını zorlaştıran etkenlerin küçümsenmesinden kaynaklanır. Gemi kullanmak, araba sürmeye ya da uçak kullanmaya benzemez. Teknenin bir kısmı su içinde, bir kısmı su üstündedir. Akıntının savurması başkadır, rüzgârınki başka. Derin suyla sığ suyun, uzak kıyıyla yakın kıyının etkisi de farklıdır. Üstelik, sakin havada ve durgun denizde bile her gemi aynı ölçüde dümen dinlemez.
Yine de, Boğaz akıntısını ve rüzgârını iyi bilmediği için gemisini oturtan kaptanın 30 bin ton gazyağı yüklü koca tekneyi kendi olanaklarıyla yüzdürebilmiş olması alkışlanacak iştir. Baştaki yükü kıça aktarmış, akıntı da sürükleyince gemi yüzmüş.
Yardım istese, kurtarma işinin tuzlu faturasını şirketine ödetecekti.
Oturan, hiç olmazsa kalkmasını bilmiştir.
Uzun yılların kılavuz kaptanı Aykut Erol, gemi kullanmanın kuramsal yanını anlatan kitabında, bilginin ve deneyimin önemini vurguladıktan sonra, bütün bunlardan da önemli olanın gemi kullanmadaki temkinli sağduyu olduğunu söyler: ‘‘Bazılarının sandığı gibi iyi gemi kullanma, bir işi birkaç hızlı, keskin, tehlikeli manevrayla bitirmeye çalışmakla doğru orantılı değildir. Normalden daha hızlı yapıldığından güvenliğin yerini tehlikenin almaya başladığı manevralarda, gemiyi bilimsel kullanmanın yerini bilim dışı kumar almaya başlar... En çabuk biten güvenli manevra, en uygun ağır yolla yapılandır.’’
Türkiye, yaklaşık iki yüz yıldır süren Batı seyrinde, son akıntıları ve rüzgârları iyi değerlendiremediği için, derinliğini tahmin edemediği önyargıların ve art niyetlerin sığlığına oturmuştur. Bu sulara kadar girmeli miydi, yoksa daha mı açıktan seyretmeliydi, onu sonra yeniden düşünmek gerek.
Şimdi, gemiyi akıllıca tekrar yüzdürme zamanıdır.
Uçakta üç gazeteci görünce beş söz söylemeden duramayanların laf ishaliyle değil, en güvenli manevrayla ve en uygun ağır yolla.
Sonradan yalayacağını tükürmeden.
Paylaş